Devam eden haksızlık
Bir süredir TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonuna gelerek açıklama yapanların beyanlarını tartışıyoruz. Anlatılanların bir kısmı kamuoyunun bildiği konular, ama bazen sürpriz açıklamalarla da karşılaşıyoruz.
18 Nisan 1999 genel seçimlerinde İstanbuldan milletvekili adayı olan ve seçilen Merve Kavakçıya TBMMde sırf başörtülü olduğu için yemin ettirilmemişti. Yemin ettirilmeyince de fiilen milletvekili sıfatı kazanamamıştı. O günler bin yıl sürecek denilen meşhur 28 Şubat sürecinin alevli günleriydi. Kavakçıya sırf başı örtülü diye TBMMde yemin ettirilmedi, üstelik Dışarı, dışarı tempolarıyla Meclisden kovuldu!
Seçimlerde milletvekili seçilip belge/mazbatasını da aldığı halde bir vekilin böyle bir davranışa maruz kalması, üstelik bunun TVdeki canlı yayınla bütün dünyaya izlettirilmesi kabul edilebilir değildi. Ne var ki 28 Şubat süreci devam ediyordu ve adalet arayanlardan ziyade maslahatçıların sözü geçiyordu.
İbret ve ders almak için o günleri hatırlamakta fayda var. 19 Ekim 2012 tarihinde TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonuna gelerek açıklamalarda bulunan Kavakçının anlattıkları bu bakımdan önemli.
Yemin töreninin yapıldığı 2 Mayıs 1999da TBMMde maruz kaldığı davranışla sadece kendisinin görev yapmasının engellenmediğini ifade eden Kavakçı, kendisine oy veren seçmenin temsil hakkının da gasp edildiğini söylemiş. O gün genel kurulda yaşananlar adı konmamış bir darbedir diyen Kavakçı, Silâhlı Kuvvetler gölgesinde silâhsız DSP güçlerinin TBMM çatısı altında taşeronluğunu üstlendiği bir darbedir. 2 Mayıs 1999 günü millî irade kısmen yok sayılmıştır. Kadınların üçte ikisinin başlarının örtülü olduğu bir ülkede, temsil merkezinde kadın ayrımcılığı yapılmıştır. Bu ayıp Meclisimizin üzerinde kalmıştır. Meclis bu ayıbı ortadan kaldırmalı ve vatandaşımızın gözünde yara alan itibarını onarmalıdır demiş.
Merve Kavakçı, TBMMde yemin edememesiyle sonuçlanan süreci şöyle anlatmış: 18 Nisanda milletvekili seçildim. Istanbuldaki YSK yetkililerinden mazbatamı aldım. TBMMye gelerek kaydımı yaptırdım, rozetimi taktım, fotoğrafımı çektirdim. O arada (Başbakan Bülent) Ecevitten Hüsamettin Özkan vasıtasıyla partinin ileri gelenlerine bir teklif getirilerek, Genel Kurula girmemem istendi.
Medyanın sürekli aleyhinde yayın yaptığını da ifade eden Kavakçı, vatandaşlıktan çıkarılma sürecinde de hükümetle medyanın ABD ile işbirliği yaptığını söylemiş ki buna herkes şahittir. Komisyona yaptığı açıklamalar sonrasında gazetecilerin sorularını da cevaplandıran Kavakçı, Benim 28 Şubatım devam ediyor demiş.
Başörtüsü yasağının kendisiyle başlamadığını ve kendisiyle de bitmediğini de hatırlatan Kavakçı şunları da söylemiş: Bu ülkede kadınların üçte ikisi başlarını örtüyorlar. Başlarını inançları gereği örttükleri için de çeşitli ayrımcılıklarla karşılaşıyorlar. Benimki kamuoyu önünde gerçekleşen bir hadise olduğundan dikkat çekti. Yoksa benim mağduriyetimden çok daha fazla mağdur olan kadınlar, aileler, çocuklar var. Ama bir yerlerden bunlarla yüzleşmeye başlamamız gerekiyor. Bunun da ötesinde başörtü yasağının toplumsal hayatın her katmanından çıkması için şahsım adına gayretlerime devam edeceğim.
Kavakçının da hatırlattığı üzere başörtülüler bakımından 28 Şubat süreci devam ediyor. Tamam, başörtüsü üniversitelerde serbest, ama yetmez. Üniversitede serbest olan başörtüsü, lisede niçin yasak? Üniversitede serbest olabilen başörtüsü kamusal alanda niçin yasak? İlköğretimde niçin yasak? Mahkeme salonlarında (avukatlar için) niçin yasak? Niçin, niçin, niçin?
Kavakçının mağdur olmasında mensup olduğu partisinin de büyük kabahati var. Maalesef ona sahip çıkmadılar. Onlar sahip çıkmadığı gibi diğer demokrat siyasetçiler ve aydınlar da yeteri kadar sahip çıkmadı. Kaderin cilvesi, sahip çıkmayanlar da bedel ödedi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.