Birlikteliğin yolu
21. yüzyılda Müslüman halklarda yeniden birlikte olma iradesi kendisini iyice hissettirmektedir. Arap Baharı süreci bunu görünür kıldığı gibi elzem olduğunu da göstermiştir. Tunus, Libya ve Mısırda meydana gelen siyasi değişim haritası, iktidara taşınan halkın gerçek temsilcileri, bu birlikteliğe yapılan vurguların nostaljik bir özlem olmadığını da ortaya koymuştur.
Bu birlikteliğe inanmayan katı laik Suriye Baas rejimi ve hemcinsleri, bu birliği imkân dahilinde gören Batı, bu yeni süreçten tedirgin olmuştur. Suriyede yaşanan katliamlar bu birlik iradesini önlemekle yakından ilgilidir. Araplar, ittifak etmemek üzere ittifak etmiştir aforizması artık miadını doldurmuştur.
Avrupa Birliğinin nasıl ve niçin sağlandığının arkaplanına baktığımızda hem bu birliğin neden bugün dağılma sinyalleri verdiğini hem de Müslüman birliğinin ABnin sanallığına kıyasen nasıl daha hakiki bir birlik oluşturma potansiyeli taşıdığını görmekteyiz.
Tarihi birbiriyle etnik ve dinî savaşlarla geçmiş bir coğrafyadır Avrupa. Sadece İkinci Dünya Savaşında AByi oluşturan güçler karşılıklı 60 milyon insanı ve gelişmiş şehirleri yok etmiştir. Avrupalı liderler iç savaşlarla birbirlerini tüketmek yerine müşterek maslahatlar etrafında birleşme fikrini bu kanlı tarihi geçmişten dolayı zarureten ortaya atmış ve nihayetinde bugünkü Avrupa Birliğini kurmuşlardır. Sözün özü Avrupa Birliği projesi yok edeci etnik, mezhep ve ideolojik savaşlardan kurtulmak için tek alternatifti.
Tarihte geçici dönemleri saymazsak kolonyalizm dönemine kadar genelde birlik olmuş Müslümanların ortak bir çatı altında toplanması, müşterek olan maslahatlarını güçlü bir birliğin dinamikleri kılmaları ABye göre daha hakiki olduğu gibi, anlamsız etnik ve sınır kavgalarından kurtulmaları için de bir zarurettir.
Bunun için tarihin, toplumun ve ortak inanç sisteminin beslediği dipten gelen birlik talebini hayata geçirecek vizyon sahibi karizmatik liderlere ihtiyaç vardır. Yani, ait olduğu medeniyet havzasının birikimine vâkıf, hegemonik küresel güçlerin bölgeyi sömürmek üzere geliştirdikleri kodlanmış kavramların operasyonel gücünün farkında, sözde küresel değerlere teslim olmayan, bölgesel maslahatları yerel maslahatların önüne geçirebilecek liderlere...
Müslüman ülke sınırlarının sömürgeciler tarafından bölge halklarını birbirlerine karşı sürekli teyakkuzda tutmaya ayarlı çizildiği akılda tutulursa, birliği sağlamanın kolay olmadığı anlaşılır. Kardeşlerin milli egemenlik adına birbirlerine karşı korumak zorunda kaldıkları cetvelle çizilmiş sunî sınırların, kardeşleri sürekli hegemonik güçlerden birine mahkûm etmesi de işin cabası.
O zaman Müslüman birliği nasıl sağlanabilir?
Öncelikle bölgedeki ulus devlet yapılanmalarının bu birliğe engel olduğu görülmelidir. Ayrıştıran ulus devlet konsepti yerine Müslümanları ekonomik ve siyasi olarak birbirine entegre edecek güçlü açılımlar üzerine çalışılmalıdır. Birilerini rahatsız edeceğini biliyoruz ama bunun anlamı Ümmet eksenli açılımlara gitmektir. İctimai, kültürel yapı ve en önemlisi bütün bunları besleyen ortak inanç sistemi bunun imkânlarını sunmaktadır. Bölücü ulus devlet projelerinin farklı kavimlerin eşit ve âdil bir zeminde birlikte olmasını engellediği kabul edilmelidir.
Kimse bir Abbasi, bir Selçuklu, bir Osmanlı modelini motomot bugüne ışınlama hayâli peşinde değildir. Ancak dünkü birliği mümkün kılan o ruhla; reel ve ideal zemini kaybetmeden günümüz gerçekliği içerisinde yeniden birleşmek mümkündür. O ruh, günahı ve sevabıyla Müslümanları birleştirmeyi dün başarmıştı. Bugün neden başaramasın?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.