Çiftbaşlılıkta Ak Parti katkısı
Geçen haftanın gündemine damgasını vuran konu, bence korsan Cumhuriyet kutlaması sebebiyle yaşananlardan ziyade, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki çiftbaşlılık atışmasıydı.
Tartışmayı biliyorsunuz, ama yazının konusu olan boyutunu kısaca özetleyeyim.
Ankarada Anıtkabire yürümek isteyenlerin önüne kurulan polis barikatını kaldırma talimatını kimin verdiği konuşulurken çiftbaşlılık tartışması doğmuştu.
Talimatı Cumhurbaşkanının verdiği iddiası üzerine Başbakan, bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik, bundan sonra da çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz çıkışıyla rahatsızlığını dile getirmişti.
Cumhurbaşkanı ise cevaben, memleket idaresinde, ülke idaresinde çift başlılık doğru da değildir dedikten sonra, Cumhurbaşkanı olarak Cumhuriyet Bayramının bütün ülkede nezih bir şekilde kutlanmasıyla ilgili yetkililerin dikkatini çekmemden daha doğal bir şey olmaz. Ayrıca çift başlılık gibi bir şey de olmaz diyerek konuya Başbakanın baktığı açıdan bakmadığını göstermişti.
Cumhurbaşkanının bu yazıda vurgulamak istediğim hususa dayanak teşkil eden cümlesi ise dikkat çekiciydi: Anayasamız, mevcut kanunlarımız hepimizin yetki ve görevlerini, sorumluluklarını zaten açıkça belirtmiştir.
Böylece Cumhurbaşkanı, Anayasal yetkilerine dikkat çekerek gerektiği hallerde gereken müdahaleleri yapabileceğini ifade etmiş oluyordu.
12 Eylül Cuntasının yaptığı Darbe Anayasasının Cumhurbaşkanına verdiği yasamaya, yürütmeye ve yargıya ilişkin grev ve yetkiler Madde-104te ayrıntılarıyla sıralanıyor. Bunlardan ikisine dikkat çekmek istiyorum.
Birincisi: 104. maddeye göre Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bunun anlamı, devlette bir tek baş vardır, o da Cumhurbaşkanı demek değil mi?
İkincisi: 104. maddeye göre Cumhurbaşkanı, gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak yetkisine sahip. Bu şu demek: Cumhurbaşkanı, ne zaman gerekli görürse, Başbakanı bypass ederek, Bakanlar Kurulunu, yani Hükümeti kendi başkanlığı altında toplantıya çağırabilir ya da toplanmış olan Bakanlar Kuruluna gelip başkanlık edebilir.
Anlıyoruz ki, Başbakan ve Cumhurbaşkanı diye çiftbaşlılık falan yok. Doğrudan tek başlılık var ve o baş da Cumhurbaşkanı. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz, ama Anayasaya göre durum bundan ibaret.
Şimdi gelelim, çiftbaşlılıkta Ak Partinin katkısına...
Biliyorsunuz, Abdullah Gülün Cumhurbaşkanı seçilmesine esnasında yaşanan 367 taratışmaları, Ak Parti Hükümetini, Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilmesine dair anayasa değişikliğine götürmüştü. Mecliste 367 sayısına ulaşamayan Ak Parti buna içerlemiş, duygusal bir tepkiyle anayasanın 102. maddesini değiştirerek, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin düzenlemeyi getirmişti. 31.05.2007 tarih ve 5678 sayılı kanunla kabul edilen yasaya göre, bundan böyle genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olacaktı.
Bu değişiklik yapılırken, zaten Anayasaya göre devletin başı olan, istediği zaman yürütmeye de başkanlık edebilen Cumhurbaşkanının, bir de halk oyu ile seçilmesi durumunda daha da güçleneceği, halka karşı sorumlu Başbakan varken, bir de sorumsuz Cumhurbaşkanının Başbakan kadar yetkili olacağı uyarılarına kulak asmayan Ak Parti, sadece anlık bir gelişmeye karşı tepkiye dayalı duygusal bir refleks göstererek 367yi izale edici bir değişiklik yapmıştı.
Hadi yapmıştı, bari bunu yaparken, Cumhurbaşkanının yürütmeye dair yetkilerine ilişkin de bir değişiklik yapılsaydı olmaz mıydı? Olurdu, lakin o günlerde Ak Parti kimsenin tavsiyesine kulak asacak bir ruh hali içinde değildi. Meseleleri geniş düşünebilme, çok yönlü analiz edip olası problemleri önleme melekesi de yoktu anlaşılan. Zaten Cunta Anayasasında var olan durumu bir de halk desteğiyle güçlendirerek, devlette çiftbaşlılıkı kendi elleriyle güçlendirmiş oldu. Bugün Başbakanın çiftbaşlılıktan yakınması anlamlı oluyor mu sizce?
Şimdi Cumhurbaşkanı gelip Kabinenin başına oturursa buna kim ne diyebilir? Hele bir de halk tarafından seçildikten sonra...
Bu, AKPnin duygusal ve anlık reflekslerle harekete geçerek icraata bulunduğunu, ileriyi düşünme melekesinin yeterli düzeyde olmadığını göstermesi bakımından önemli. Aynı gerçekliğe binaen, bugünkü bazı hukuki ve adli gelişmelerde de, idari tutum ve atılımlarda da basiretsizlik ihtimali çok yüksek. Nitekim AKP, toplumda mesela başörtüsü sorunu gibi kanayan yara haline gelen pek çok hususu, yasal zeminde çözmek yerine, idari uygulamalarla ve göz yumma yöntemiyle çözmüş gibi yapmaktan öte bir icraatta bulunmadı.
Çünkü meseleler işin ehli tarafından istişareyle ele alınmıyor; sanki başkalarının fikirlerine itibar etmeyen bir kibir var gibi.
Sonra da çiftbaşlılıktan yakınılıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.