Faruk Çakır

Faruk Çakır

AB, önemini kaybetti mi?

AB, önemini kaybetti mi?

Türkiye’nin yarım asır önce çıktığı Avrupa Birliği üyeliği yolu iniş çıkışlarla devam ediyor. Son aylarda üyelik çalışmaları iyice gündemden çıkmış görünse de, hadiseler bir şekilde bu yolculuğu yine gündeme getiriyor.
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük, Avrupa Birliği’nin Türkiye için hâlâ önemli bir çıpa olduğunu ve Türkiye’nin hazırlıklarını devam ettirmesi gerektiğini hatırlatmış. AB’ye üyelik hedefinin son dönemde gündemden düşmüş olduğuna dikkat çeken Küçük, “Mevcut durumda, AB büyük bir sarsıntı geçiriyor. Ekonomik kriz, birliğin geleceğine yönelik soru işaretlerine yol açıyor. Ama (...) pek çok alanda köklü birikime sahip Avrupa’nın hemen yerle bir olacağını düşünmenin, ne kadar gerçekçi bir tesbit olduğu, tartışmaya açıktır” şeklinde konuşmuş. (AA, 28 Kasım 2012)
Kitaplarını Fransızca yazan Lübnanlı yazar Amin Maalouf da Türkiye’nin AB yolculuğunu değişik bir pencereden yorumlamış. Her ne kadar neticeden AB’yi sorumlu tutsa da “20 yıl önce Türkiye’nin AB üyeliği bugünkünden çok daha yakındı” şeklinde değerlendirme yapmış. (Radikal, 29 Kasım 2012)
Bunca yıl ve bunca çalışma yapıldıktan sonra AB üyeliği noktasında “20 yıl öncesinden daha uzak bir yerde” olmak Türkiye’ye acaba menfaat sağlar mı? Türkiye’nin AB üyesi olmasının elbette bazı mahzurlu neticeleri de olabilir. Ama umumî menfaat açısından bakıldığında Türkiye’nin AB’ye üye olması milletin faydasınadır. Çünkü AB üyelerinden gelmesi muhtelen bütün ‘kötü’lükler bir şekilde zaten Türkiye’ye gelmiştir. Geriye kalanların içinde daha fazla ‘iyi’ler var. Bu saatten sonra Türkiye’nin AB üyeliğine itiraz etmek, AB’den gelmesi muhtemel ‘iyi’liklerin ertelenmesi ve ötelenmesi anlamına gelir.
AB üyeliği yolculuğunu yavaşlatanların öne sürdükleri bir bahane de, AB üyesi ülkelerdeki ekonomik krizdir. Doğrudur, AB üyesi ülkeler ve bir bütün olarak AB ciddî bir ekonomik kriz yaşıyor. Ancak bu krizin geçici olduğunu da görmek lâzım. Nihayetinde 100 yıla yaklaşan bir ekonomik ve sosyal birikim var. Sonra, ekonomik krizleri aşmak nisbeten kolaydır. Ama sosyal ve siyasî krizleri aşmak çok daha zor.
Meselâ, son yıllarda Türkiye’nin ekonomik imkânları arttı. Fakirliği kısmen yendiğimizi kabul etsek bile, aynı ölçüde siyasî ve sosyal dertlerimizi alt edebildik mi? İşte, siyasî ve sosyal sıkıntıları alt edebilmek için ciddî kriterlere ihtiyaç var. Türkiye’nin AB üyeliği yolunda ilerlemesi siyasî sıkıntıları aşmak için bir yoldur. Hem bu yolda ilerlemek isteyip, hem de AB üyeliğine itiraz etmek gerçekçi olmaz.
Yanlış anlaşılan bir nokta da, ‘Batı’ya yönelmenin ‘Doğu’yu ihmal anlamına geleceğidir. İlk bakışta böyle bir ihtimal akla gelse de bu yanlış bir kanaattir. Çünkü Türkiye ‘Batı’ya yürürken ‘Doğu’yu ihmal etmeye mahkûm değil. Aksine, AB üyeliği ile elde edeceği müsbet imkânları ‘Doğu’ya da taşıyabilir ve taşımalıdır. Türkiye tam anlamıyla bir demokrasiye kavuşsa, bu komşu İslâm ülkelerine de örnek olmaz mı? Başka nasıl komşu İslâm ülkelerine ‘ağabey’ olabiliriz ki?
Bu yolda yürümeyi ertelediğimiz her gün, hem kendimiz hem de bizi örnek almak isteyen komşu İslâm ülkelerine zararımız dokunuyor. Elbette AB üyesi olmakla medeniyetin mehasinlerine, güzelliklerine talibiz. Yoksa ‘kötü’lüklerine olan itirazımız üye olsak da olmasak da devam edecek ve etmeli.
Minarelerimizle, ezanımızla ve diğer güzelliklerimizle AB’ye üye olmayı başardığımızda Avrupa’nın bir “İslâm devleti doğurması”na da belki vesile oluruz. Niyet bu olursa inşaallah neticesi de böyle olur. Başkalarının AB üyeliğinden beklentilerinin başka şeyler olması çok da önemli değil. Mühim olan ‘kuyu’nun kazılmasıdır. ‘Kuyu’ kazıldığında inşaallah ‘su’ fışkıracak. Başka niyetlerle kuyu kazanlar da çekilip gitmek mecburiyetinde kalacak.
Bizim ümidimiz, temennimiz ve duâmız bu yönde...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi