Faruk Çakır

Faruk Çakır

İsrail’in asıl derdi

İsrail’in asıl derdi

Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkiler kurması sadece bu ülkeler için değil, bölgenin de menfaatine. Ancak varlıklarını bölgedeki ülkelerin çatışma ve kavgalarına bağlayan ülkeler de var. Ne zaman barış havası yayılsa bu ülkeler rahatsız oluyor ve aradaki ihtilâfları körüklemeye çalışıyorlar.
‘Şehir efsanesi’ olarak görülen bazı bilgilerin gerçeğin ta kendisi olduğunu İran üzerinde uzmanlaşmış dünyanın sayılı akademisyenlerinden biri olduğu ifade edilen Prof. Dr. Eric Hooglund’un beyanlarından da öğreniyoruz. (Konuşan: Seda Şimşek, Bugün g., 3 Aralık 2012)
Prof. Dr. Eric Hooglund, üniversite eğitimi sırasında İran’a gitmiş. İran’da iki yıl bir ortaokulda İngilizce öğretmenliği yapıp, ülkesine döndükten sonra da akademik kariyerine devam eden Prof. Dr. Eric Hooglund’ın İran ve Ortadoğu konusundaki tesbitlerinin bir kısmını özetlemekte fayda var:
* Ortadoğu’yu İran aracılığıyla tanıdım. İran bir Şiî toplumu. Nüfusun en az yüzde 91-92’si Şiî. Azınlıklar da var, Orta Doğu’daki en büyük Ermeni azınlığı İran’da. Ayrıca Orta Doğu’daki en büyük Yahudi azınlığı da İran’da. İran’da asla Sünnî veya Şiî nitelemesi kullanılmaz.
* (Soru: ABD’nin İran’la değil meselâ Suudi Arabistan’la ilişkilerinin kötü olduğunu söylemesi gerekmez mi?)
Radikal İslâm, çok farklı şekillerde tanımlanıyor ve bence Amerika’nın radikal İslâm anlayışı anti-Amerikancılık.
* (Soru: İsrail-İran gerilimi sürekli dünyanın gündeminde, gerçekten bütün mesele İran’ın nükleer girişimleri mi?)
Şah döneminde İsrail’in Tahran’da büyükelçiliği vardı. Büyükelçilik, devasa büyüklükteydi. İlişkilerin bu noktaya gelmesinin sebepleri var. İran’da büyük bir Yahudi nüfusu vardı. Bugün eskisi kadar çok değiller. Bir çoğu İsrail’e değil, Birleşik Devletler’e gitti. Bence bugün Beverly Hills ve California’da Tahran’da olduğundan daha fazla İranlı Yahudi var. California Beverly Hills belediye başkanı da İranlı bir Yahudi.
* İsrail açısından en büyük sorun nükleer sorun değil, İran’ın Filistin konusundaki pozisyonudur. İsrail, kendisini Filistin konusunda eleştiren kimseyi kabul etmiyor. Eğer İran bugün, “İsrail ile barış yapmaya hazırız, Filistinlilere ne yaparsanız yapın, umurumuzda değil” dese, İsrail muhtemelen “Üç yüz nükleer silâhımızın bir kısmını size verelim, hatta bir ücret de ödemeyin” diyecektir. Bu biraz gülünç gelebilir, ama bence asıl sorun bu.
* Aslında şu an elektrik sağlayan nükleer tesisin yapımı Şah döneminde başlamıştır. Yani İran’ın nükleer programı ABD yardımı ile 1975 yılında başlamıştır. ABD tesisin yapımını onaylamış ve Almanya’da inşa etmiştir. Devrim Şubat 1979’da iyice tırmanmadan önce Almanlar çalışmayı durdurmuştu. Ardından Irak geldi ve tesis inşaatını bombaladı. Ocak 1995’te Rusya ile görüşmelere başladılar ve Ruslar inşaatı tamamlamayı kabul etti. O tarihten bu yana İran’ın tezine göre, bu yeni bir nükleer tesis değil, halihazırda var olan nükleer tesisin eksikleri gideriliyor.
* (Soru: İran’da meselâ bugün bile unutamadığınız ne öğrendiniz?) İranlılar bana CIA hakkında bazı şeyler anlattılar. Daha önce CIA’yı duymamıştım. Birçok Amerikalı Washington’da yaşamıyorsa CIA hakkında bir şey bilmez. İran’da bana CIA’nın başbakanı nasıl devirdiğini anlattılar. Bu insanların delirmiş olduğunu düşündüm, söylediklerinin hiçbirisine inanmadım, çünkü benim ülkem böyle bir şeyi asla yapmazdı. Sonra CIA hakkında birçok şey okudum ve bu insanların yalan söylemediklerini anladım. İslâm hakkında kitaplar okumaya başladım. Bu toplum içinde tam iki yıl yaşadım ve bu yazılanlar onların dini değildi, bu kitapların hiçbiri benim bulunduğum ülkeyi anlatmıyordu. Ortadoğu alanında verilen eğitimin tamamen hatalı olduğunu düşündüm.
* İsrail’in İran konusundaki pozisyonunda nükleer silâhlar bir bahane gibi. ABD’de 17 istihbarat örgütü var, CIA bunlardan sadece biri. Bu on yedi örgüt, (...) 2005 yılında İran’ın nükleer programına dair bir kanıt olmadığını, (...) belirten bir rapor yayınladılar. Bush yönetimi bunu göz ardı etti, ama ulusal istihbarat kaynakları aynı şeyi söylemeye devam etti.
Prof. Dr. Eric Hooglund, Türkiye tarihiyle ilgili olarak az bilinen bazı bilgileri de paylaşmış: “1639’dan beri İran ve Osmanlı arasında savaşların olmadığını söylemek doğru değil. Osmanlı ve İran arasındaki en son savaş 1821-23 arasında olmuştu. İran, Doğu Anadolu’ya saldırdı ve Erzurum’u iki yıl boyunca işgal etti, iki ülke arasındaki sınırların 1821 yılındaki duruma göre çizildiği Erzurum Antlaşması ile son buldu.”
Prof. Dr. Eric Hooglund’un iki yılda anladığını, dünya liderleri ne zaman anlayacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Faruk Çakır Arşivi