Bugün neyin yıldönümü biliyor musunuz?
Hemen her gün pek çok ıvır-zıvır şeyin günü, haftası, ya da yıldönümü kutlanıyor veya anılıyor. Boş işler, faydasız meşguliyetler, mâlayânî vs. dikkatleri, duyarlılıkları esas meselelerden çekip alıyor, uzaklaştırıyor; heba ediyor.
Faydasız meşguliyetlerle o kadar vakit harcıyor, efor sarf ediyor, duyarlılık törpülüyoruz ki; tarihi süreçte müslümanlar olarak bizi derinden etkileyen, Ümmet-i Muhammed olarak bugün yaşadıklarımızın zeminini hazırlayan esaslı problemlerimizden haberdar bile değiliz.
Unutmamamız gerekenleri unutunca, almamız gerekenleri terk etmeyi sıradan sayar olduk. Tarih bilincimizi yitirince, bugün içinde bulunduğumuz parçalanmış coğrafyanın hudutlarını içselleştirdik. Duyarlılıklarımızı kaybedince şahsiyetlerimiz ezikleşti, etkin varlıkımız silikleşti.
Bilgi ve bilinçten yoksun kalmanın getireceği felaket aleniyet arz ediyor. Zira esası kaybetmenin, gayeden uzaklaşmanın getireceği sonuç ortada: Artık yaşamıyoruz, sadece varız. Bir yolun kenarında duran taş gibi, bir nehrin kıyısındaki çer-çöp gibi...
Her gün yıldönümü kutlanan ya da anılan bir şey var. Ya kutluyor, tarihi başarılarla avunuyoruz; ya da anıyor, geçen güne ağlıyoruz. Ders alıp gereğine uygun davranmak ve geleceği esasa göre yeniden inşâ etmek mi? O bize çok uzak maalesef. Çünkü o külfetli ve zahmetli bir iş. Biz ise hazıra konmaktan, önümüze atılanla idare etmekten, güdülmekten pek bir memnun hale gelmişiz artık.
Bugün neyin yıldönümü biliyor musunuz? 1917nin 9 Şubatında İngilizler Kudüsü işgal etti. Kudüse giren General Allenby, mağrur bir edayla demişti ki: Haçlı seferleri bitti. Uluslararası arenada devlet muamelesi gören siyonist/yahudi terör üssü gayrimeşru İsrailin temelleri de o gün atıldı.
İngiliz himayesinde 1920lerden itibaren başlayan yahudi göçü ile Filistindeki nüfus ve toprak dengesi yahudiler lehine değişmeye başladı. Yahudiler 2 yılda nüfusu 6 katına, sahip oldukları toprakları 3 katına çıkardılar. Artık Filistinin bir yahudi sorunu vardı. Arkasındaki İngiliz desteğiyle palazlanan yahudiler, terör eylemleriyle bölgedeki egemenliklerini genişlettiler.
1947de İngilterenin sorunun barışçıl(!) yolla çözülmesi talebi üzerine BMnin kurduğu Filistin Özel Komisyonu Filistini ikiye böldü. En verimli toprakları oluşturan yüzde 55i yahudilere, verimsiz topraklardan ve çöllerden oluşan yüzde 45i Araplara bırakıldı. Kudüs ise özel statüye sahip olacaktı. 14 Mayıs 1948de yahudiler İsrail devletini ilan ettiler.
Bugün uluslararası platformda Kudüsün statüsü hakkında farklı görüşler var. Kudüs 1980de İsrailin bölünmez ve daimi başkenti ilan edilmiş olmasına rağmen, çoğu ülke Kudüsü İsrailin başkenti olarak tanımıyor. Zira 1947de BM tarafından Kudüs için bir özel statü (corpus separatum - ayrı beden) belirlenmişti; birçok ülke bu BM önergesine dayanarak Kudüsün uluslararası statüsüne sadık kalmayı tercih ediyor. Ancak bu statüye de yarı yarıya son vererek... Çünkü aynı ülkeler, İsrailin 1949da işgal ettiği Batı Kudüsteki varlığını kabul ediyor, sadece Doğu Kudüs üzerindeki kontrolünü tanımıyor.
Ancak bu yaklaşım, Kudüs ve Filistin üzerindeki yahudi işgali gerçeğini değiştirmiyor. Küresel sistemin ipleri yahudilerin elinde olduğundan, müslümana karşı sırtlan kesilen BM, İsrail karşısında süt dökmüş kedi gibi; hale göz yumuyor.
İsrail Mescid-i Aksayı yıkmaya çalışıyor. Kudüsü yahudileştirmek için yahudi konutlarının sayısını artırıyor. Müslümanların evlerine her gün baskın yaparak onları göçe zorluyor. Mescid-i Aksanın çevresindeki evleri satın almak için büyük paralar teklif ediyor ya da baskı, yıldırma, sindirme, korkutma ve her türlü yolla ele geçirmeye çalışıyor. Halkı müslüman olan Kudüsün belediye başkanı yahudi. Bazan Mescid-i Aksanın imamı görev yaptığı camiye alınmıyor. Belli bir yaşın altındakilerin Mescid-i Aksada ibadet etmesi engelleniyor. Uluslararası alanda Mescid-i Aksa olarak sürekli Kubbetüs-Sahranın resmi sunuluyor, ki Mescid-i Aksa unutturulsun. Kudüsün yahudileştirilmesi için her yol deneniyor.
Siyonist/yahudi işgali altındaki Kudüste yeniden İslam bayrağı dalgalanıncaya kadar yahudilerle barış mümkün değil. Kudüsteki yahudi varlığını tanıyan haindir. Kim Kudüse duyarsız kalırsa, Ümmet şuurundan, esas değerlerine sahip çıkma bilincinden uzak bir zavallıdır. Yaşamıyordur, sadece vardır.
Bugün uluslararası terminolojide kullanılan Filistin Sorunu tabirinin bile meselenin esasını saptırma politikasının ürünü olduğunu anlamalıyız. Evet, Filistinde bir sorun vardır, ama bu Filistin Sorunu değil, Yahudi Sorunudur. Sorunun kaynağı da, aslı da, nesli de, niteliği de, içeriği de tamamen yahudilerdir.
Kudüs özgür oluncaya kadar; sorun da, müslümanların sorumlulukları da bitmeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.