Elçi daha fazlasını isterdi
Hemen hemen her kesimin, uzlaşmacı tavrıyla tanıdığı diğer Kürt siyasal hareketleriyle karşılaştırıldığında daha sempatik bulduğu Elçinin partisi ile BDPyi karşılaştırdığımızda bakın ortaya ne çıkıyor..
Birincisi yıllardır Abdullah Öcalanın da mesafeli durmaya çalıştığı Elçi, kategorik olarak Mesut Barzaniye yakın bir isimdi.. (BDP oylarıyla parlamentoya girmesini ve seçildikten sonra Apo da dışarı çıkacak şeklindeki beyanlarını, Elçinin Apocu olduğu şeklinde yorumlamayınız. Öyle değildir) Zira baba Molla Mustafa Barzaniden bu yana, Barzanilerin temsil ettiği siyasal hareket, aralarında Türkiyenin de bulunduğu Kürt nüfusun yoğun yaşadığı ülkelerde siyasi faaliyetler sürdürdü ve de sürdürmeye de devam ediyor..
Barzaninin partisinin kısaltması KDP biliyorsunuz. Kürdistan Demokratik Partisi. Şerafettin Elçinin, daha evvel kurduğu partide de KDP çağrışımı vardı (Demokratik Kitle Partisi / DKP) en son genel başkanı olduğu partide de (Katılımcı Demokrasi Partisi / KaDeP) Bu isimler tesadüf değil kuşkusuz.
Bu da pratik olarak şu anlama geliyor; Abdullah Öcalan ne kadar liderse, Mesud Barzani de o kadar liderdir.. Üstelik Barzani devlet başkanı olarak tanınmakta ve uluslararası saygınlığını giderek arttırmakta..
Demem o ki, ekol olarak Öcalan yerine Barzaninin tercih edilmesinin ya da pazarlanmasının, PKKda bir okuması olacaktır şüphesiz..
KADEP BDPDEN DAHA SERT!
Talepler noktasında ise PKK tabanına seslenen ve şiddeti reddetmeden siyaset yapan BDPnin taleplerinin çok ilerisinde.. Evet yanlış yazdığımı düşünüyorsanız tekrarlayalım, devlet katında kabul gören, herkesin arkasından gözyaşı döktüğü, Bu sorunu ancak bu adam çözerdi dedikleri Şerafettin Elçi, söylem ve program olarak, BDPden daha ileri talepleri seslendiriyordu..
Şöyle izah edelim.. BDPnin son geldiği nokta Demokratik Özerklik değil mi? Çeşitli Avrupa ülkelerinde altını farklı farklı doldurduklarını biliyorum. Bizdeki ana talep ise idari bakımdan yerel yönetimin kuvvetlendirilmesi gibi bir durum.. Bu da Avrupa Birliği yerel yönetimler özerklik şartı üzerindeki şerhlerin kaldırılmasıyla halledilebilecek kadar yakın olduğumuz bir şey..
ELÇİ NE İSTERDİ?
Doğrudan ve tartışmasız bölünme istiyordu.. Arkasından konuşuyor ya da onu tenkit ediyor değilim. Bir ayrımı ortaya koymak adına yazıyorum bunları.. Elçi, lideri olduğu her iki siyasi hareketin tüzüğüne de federasyon talebini açıkça koymuştu. Bunu sinsi bir plan gibi içten içe büyütmüyordu..
Düpedüz, bunun için politika yaptığını söylüyordu. Hasip Kaplanın, bölünme karşıtı tv konuşmasını hatırlıyorum.. Kızının, Kürt olmayan biriyle yaptığı evlilik nedeniyle (eğer bölünme yaşanırsa) nereye ait olduğunu bilemeyeceğini yüksek sesle haykırdığını
PKK 1979da belki başka bir şey istiyordu.
Ama şu anda yerel parlamentonun olduğu, vergi toplamaya müsaade eden, kendi idari ve bürokratik yapılanmasını kendi yapan bir belediyeciliğe, BDP PKK ekseninde çok ciddi itiraz gelmeyeceğini biliyoruz..
Ancak Şerafettin Elçi, federe bölge yönetimi tesis edilmedikçe, üniter yapıdan vazgeçip federal devlete dönüşme gerçekleşmedikçe siyasi mücadelesinden vazgeçmeyecekti..
Demek ki neymiş? Aslında Elçi, PKK-BDP cephesinden daha ileri taleplere sahipmiş..
ELÇİYİ NİYE SEVDİK PEKİ?
Peki o halde biz niye sevdik Elçiyi?..
Sebep çok açık.. Çünkü PKK ile arasında metodolojik bir fark var. PKK, sadece köy adlarının değiştirilmesine isyan etmek için bile eline silah alıp dağa çıkıyor.. Elçi ise, toprak dahi talep ederken, bunu müzakere ve siyaset yoluyla yapmaya çalışıyor.
Şiddeti tümden reddediyor.. Aynen Kemal Burkay gibi.. Demek ki söylem ve metot, bazen içerikten çok daha fazla önem taşıyabiliyormuş.
Kalın sağlıcakla.