Kaynak kritiği Eşref Edip ve eseri
Geçen hafta İstanbulda Ahmet Midhat Efendi ile ilgili bir toplantı yapıldı. Hatta bir değil iki toplantı!.. Mithat Efendinin yüzüncü ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen o toplantıların birinde, Mehmet Akiften A. Midhat Efendiye/Sıratı Müstakimin Arka Planı başlıklı bir tebliğ sundum.
O tebliğde Mehmet Akif ve neslinin geliştirdiği düşünce akımı ile, Ahmet Midhat Efendinin görünür/görünmez ilişkisini kurmaya çalıştım. Bu hususta o kadar enteresan noktalara ulaştım ki, sonunda kendimin de şaşırdığını söyleyebilirim. Nitekim Akifin Fatih Kürsüsünde adlı eserinde denemeye çalıştığı çağdaş bilimin İslâmileştirilmesi yorumundan tutun da çalışma hayatı, terakki, iş bölümü ve klasik kelâmın yenilenmesi düşüncesine kadar, hemen çoğu yaklaşımın kökleri Ahmet Midhat Efendiye kadar uzanmaktadır.
Akifle aynı düşünceyi paylaşan, Ahmet Midhat Efendinin sohbet halkalarında yetişen Sıratı Müstakimin yazı kadrosunu hatırladıkça, bu düşünce daha bir kuvvet kazanmaktadır. Dolayısıyla ilgili tebliği merak edenler, Beykoz Belediyesinin yayınladığı Ahmet Midhat Efendi kitabına bakabilirler.
Ayrıca burada şu hatırıma geliyor: Türkiyede Akife dönük çalışmaların birinci derecede kaynağı, nedense hep Eşref Edip olagelmiştir. Eşref Edibin Akife ait her türlü materyali bir araya getiren, şahsî hatıralarını da dercettiği iki ciltlik eseri okununca, buna hak vermemek mümkün değildir.
Daldan dala sıçrayan, devirden devire roman gibi akan Eşref Edibin eserinin, ister istemez okuyucuyu etkilediğini, bunun da ötesinde Akife dönük algılamalarımızı çoğu zaman zenginleştirirken, bazen de farkında olmayarak bizi sınırlandırdığını düşünüyorum. Bu duygunun bende son birkaç yıldır sürdürdüğüm, Akif ve Safahat çalışması sırasında uyandığını söylemem gerekiyor.
Nitekim o çalışmalarım, Akifin Şiir Külliyâtı/Safahat adı altında, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yayınlanmış bulunuyor. Bin 400 sayfalık bir hacme bâliğ olan o çalışma da, 200 sayfayı aşan hayli yeni değerlendirmeler yapmaya çalıştım.
Biyografi ağırlıklı değil, tam tersine şiir ve düşünce merkezli bir çalışma ortaya koydum. İşte o çalışma sırasında fark ettim: O kadar malzeme bolluğuna rağmen, Eşref Edibin eseri bana yetmiyor!.. Kuşkusuz Eşref Edibin eserini bol bol kullandım, hem de kaynak olarak!..
Fakat bir an geldi, doğrusu şaştım kaldım!.. Düşünün bakalım: Eşref Edib daha 1908 öncesinden Akifle tanışsın, Sıratı Müstakimi ve Sebilürreşadı birlikte çıkarsınlar, bu müşterek çalışma 1925in son baharına kadar devam etsin!..
Ondan sonra da, 1936 sonuna kadar mektuplaşmalarla sürsün gitsin!.. Her iki dergide imzalı veya imzasız binlerce yazı yazsın!.. İşte şaşırdığım nokta burda başlıyor.
Bunca yazıya, bunca uzun yıla yayılan bir dostluğa rağmen, nasıl oluyor da Eşref Edip, Akifin şiir kitaplarından biri hakkında şöyle dört başı mamur bir yazı kaleme almamış olsun? Garip değil mi bu durum? Onca uzun yazı hayatına rağmen Eşref Edip, neden Ispartalı Hakkının, Mithat Cemalin veya Süleyman Nazifin yaptığını yapamıyor? Bundan onu çıkarıyoruz ki Eşref Edibin dikkati, şiire ve sanata yeteri derecede dönük değildir.
Onun dikkati benim anladığıma göre, dönemin düşünce hayatını da tarassut edememektedir. Meselâ bu açıdan, Sıratı Müstakimin yazı kadrosunu teşkil eden mütebahhir ulemâdan ne Manastırlı İsmail Hakkının, ne Mahmut Esat Efendinin, ne de Musa Kâzım Efendinin yeni İslâm düşüncesi noktasından oynadıkları rolün farkında!..
Bunun farkında olmadığı için de, Akifle onlar arasındaki korelasyonunu yeterince kuramıyor, yakalayamıyor. Ayrıca Akifin şiirini ve temsil ettiği düşünceyi, dönemin edebi ve fikrî akımları ile yeteri derecede yüzleştiremiyor.
Akifi mümkün olduğu oranda kendisinden ibaret olarak değerlendiriyor. Hele hele ilgili şiirin ve düşüncenin, dönem üzerinde bıraktığı tesirlere hiç mi hiç temas etmiyor. Peki buna karşılık Eşref Edip ne yapıyor? Bir defa şunu kabul edelim: Eşref Edip, Akife adeta hayran bir mesâbeden konuşuyor. Onun ahlâkına, sükûtuna, ahde vefasına ve bilhassa da şahsiyetine hayran mı hayran!..
Bu duygular onda o kadar içten ve samimi ki, yazdığı şeyler bu açıdan bizim üzerimizde yoğun bir tesir bırakıyor. Biz de onu bu yüzden seviyor, takdir ediyoruz. Bu yüzden onun yazdığı her satıra inanıyor ve iştirakten geri kalmıyoruz. Fakat dikkatinin hemen bütünüyle devir-dönem hikâyesine, vukuata, davranışa, anekdot tesbitine dönük olduğunu, bunlar arasında şiire ve düşünceye müteallik mülâhazalara yeteri derecede yer ayırmadığını gene de söylemek durumundayız.
Bu tefriki yapmanın sebebi şu: İlgili eser, Eşrif Edibin bakışına göre resmedilmiş bir Akif tablosudur. Ayrıca eser, bu bakışın tesbit ettiği sayısız malzeme ve hatıra ile de dopdolu!.. Fakat unutmamak gerekir ki Akif, Eşref Edibin çizdiği portreden ibaret de olamaz, olmamalıdır da!..
İşte burda Mithat Cemalin Mehmet Akifi, daha farklı bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuşkusuz o da hayatı ve biyografiyi merkez alan bir çizgide yol kat ediyor. Fakat Eşref Edipten gene de farklı bir eser ortaya koyuyor Mithat Cemal. Bu fark da Mithat Cemalin tahlil ve mülâhaza kabiliyetinden ileri gelmektedir. Çünkü Eşref Edibin gazeteciliğine karşılık, Mithat Cemal şair ve romancı olarak konuşuyor eserinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.