Ya Türkiye Esedi destekleseydi?
Sayın Abdurrahman Dilipak geçen perşembe günkü yazısında; “Varsayalım ki, Türkiye; Suriye konusunda, Esed rejimine karşı hiçbir tepki vermeseydi durum ne olurdu? Muhalefet ne yapardı..” dedi ve kendi görüşlerini okurlarıyla paylaştı. Bu soru pek sorulmadığı ve üzerinde tahliller yapılmadığı için bence de gündem yapılmalı.
Ulusalcılardan mufazakârlara birbirine zıt kutuplarda siyasi angajmanları olan önemli bir kesim Baas rejimini direkt ve dolaylı olarak desteklemekteler. Bir araya gelmesi normal zamanlarda mümkün olmayan bu kesimleri Ak Parti karşıtlığının bir araya getirdiğine inanıyorum ben, “Muhalifimin muhalifi müttefikimdir” fehvasınca.
Peki, Ak Parti eğer Suriye’de yaşananlara sessiz kalsaydı, yahut Esed rejimini İran gibi her anlamda destekleseydi durum ne olurdu? Bizce şunlar olurdu:
Ak Parti muhalifi ve Esed rejimini direkt ve dolaylı destekleyen parti ve STK’ların çoğunluğu bugün yaptıklarının aksine, zâlim Baas rejimine karşı ayaklanmış halkı desteklemek için nümayişler tertipler, mazlum ve mukâvim halkın yanında yer almadığı için hükümeti olabildiğine yıpratırlardı. Toprağa düşen her mazlum kanının hesabını ekranlarda en yüksek perdeden Başbakan Erdoğan’dan sorarlardı.
Ak Parti kendisini ilkesel zeminde destekleyen STK’ların desteğini kaybeder ve ciddi manada oy kaybına uğrardı.
Bilâkaydü şart İran’a destek veren siyaseten Şiîleşmiş kesimler, bugün hain ilan ettikleri Erdoğan’a, “En büyük lider” güzellemeleri çekerlerdi.
Türkiye’nin 2002 sonrası Ortadoğu sokaklarında kazanmaya başladığı, “One Minute” ve “Mavi Marmara”yla doruğuna ulaşan müsbet imajı parçalanırdı.
Türkiye’yi Ortadoğu’dan epey izole eden “Şiî hilal” daha da güçlenir, Ortadoğu’da İran’ın izin verdiği kadar olmak durumunda kalırdı.
Esed rejimi coğrafî statükoyu korumayı sürdüreceğinden İsrail kendini güvende hissetmeye devam ederdi.
Tunus’ta fitili ateşlenen halkın âdil nizam talebi, Arap halklarının kahir ekseriyetinin ortak iradesine dönüştü. Bu inisiyatif durdurulmuş olacak, bir 30-40 yıl daha zorba ve mütekebbir rejimlere mahkûm kalacak ve halkın aleyhine inşa edilmiş statüko devam edip gidecekti.
‘Komşularla sıfır problem’ politikası halkları değil müstebid rejimleri dost edinmiş ve onları ayakta tutan manivelaya dönüşmüş olurdu.
Bütün zorluklara rağmen Suriye halkı Esed rejimini yıkıp iktidara ele geçirmeyi başarsa, Suriye ile 900 km sınırı ve ortak bir tarihi olan Türkiye, müşterek bir gelecek kurma imkânını kaybederdi.
21. yüzyılda çok kutuplu dünya düzeni kurulurken Şiî olmayan Müslüman halkların iradesi bu iradeyi temsil edecek iktidarların yokluğundan yeni düzene yansımazdı.
Amerika, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Hindistan, diktatör Arap liderleri ve hatta İran; büyüdükçe daha bağımsız dış siyaset geliştiren Türkiye’yi sınırlamış olurlardı. İçeride halk desteğini kaybetmiş hükümet, dış baskılara fazla direnemezdi.
Katledilen insan sayısı 60 bini geçti. Bu rakam maalesef daha da artacak. Açlık, göç, mezhep ve etnik ayrışma hatları ziyadesiyle büyüyecek.. O zaman Türkiye Esed’e verdiği desteği çekmek zorunda kalabilecekti. Bu durumda güven veremeyen Türkiye yine kaybetmiş olacaktı.
Sözün özü, Suriye mukavemetini Suriye halkı başlattı. Küresel güçler duruma göre pozisyon aldılar. Türkiye de bir tercih yapmak zorundaydı; ya halktan ya da katı laik Baas rejiminden yana. Türkiye, bölge halkının maslahatına olanı tercih etti ve doğru olanı yaptı. Esedseverler ise kaybedeceklerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.