‘Hak’lar taksit taksit
Darbelerin ve darbeci anlayışın ülkemize verdiği maddî ve manevî zararları saymakla bitiremeyiz. Kimilerine göre “darbe olmayan” 28 Şubat süreci de zarar verme noktasında silâhlı darbeleri aratmıyor. Hatta, bu süreç “açık darbe”lerden daha sarsıcı, daha yaralayıcı neticeler vermiştir.
28 Şubat sürecinin başörtüsü konusundaki uygulamaları dünyada eşine rastlanmayan uygulamalar oldu. Yasağı her yere yaydılar ve “Sokakta başörtülü gezebildiğinize şükredin” demek istediler. Şaka değil, okul dışında başını örtüyor diye bir hanım hakkında “okul müdürü olamaz” kararı alınıyor. Sadece bu mu? Bir öğretmen de (o tarihler için Eskişehir Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde Din Kültürü öğretmeni) sırf “eşinin başı örtülü”dür diye kazandığı halde [2000’li yıllar, DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti dönemi] yurtdışında öğretmenlik yapması iptal edilmiş. (Bkz.: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=3978404)
O günlerde de çok tartışılan bu ‘haber’leri unutmuş görünüyoruz. Başörtüsü konusundaki yasakların sebep olduğu hadiseler elbette bununla sınırlı değil. Bir üniversite rektörü, aynı salonda bulundukları başörtülülerin dışarı çıkmasını istemiş, başörtülüler dışarı çıkmayınca da kendisi salonu terk etmişti. O dönem yasağın en katı uygulandığı üniversitelerden biri olan İstanbul Üniversitesi, dâvet ettiği bir yabancı “uzman”ın başörtülü olduğunu görünce okula almamış, kapıdan geri çevirmişti. Sonra da, “Biz onun hanım ve başörtülü olduğunu bilmiyorduk, yoksa zaten çağırmazdık” anlamında açıklama yapmıştı.
Bütün bunlar maalesef Türkiye’de yaşandı ve yaşatıldı. Son yıllarda bu yasak kısmen yumuşadı, başörtülü öğrenciler üniversitelere girebilmeye başladı. Yasağın sebep olduğu yaraları tedavi edebilmek için yeni bir adım daha atılıyor. Buna göre YÖK’ün Millî Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği yeni YÖK yasa taslağına eklenen bir maddeyle, öğretim görevlilerinin üniversitelerde başörtüsüyle ve sakal bırakarak derse girebilmelerinin önü açılıyormuş. (Milliyet, 15 Ocak 2013)
Bu teklif, bu taslak kuşa çevrilmez ve bu şekilde kabul edilirse yasağı sona erdirmek için isabetli bir adım daha atılmış olacak. Geç kalınmış olmakla birlikte dorğu bir adım. Fakat gönül arzu ediyor ki ‘hak’lar taksit taksit değil, gecikmeden ve bir anda verilsin. Yasakçılar da kabul eder ki bu meseleler Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir. Erteleyerek ve öteleyerek bu problemi sona erdirmek mümkün değil.
Şu anda üniversitelerdeki yasağı konuşuyoruz, ama bir adım sonra ‘kamusal alan’daki yasak gündeme gelecek. Öyle ya, üniversitedeki başörtülü ‘öğretmen’ derse girebilecekse, diğer okullardaki başörtülü öğretmenler niçin derse giremesin?
Üniversite öğrencilerine uygulanan başörtüsü yasağı uygulama olarak sona erdi ve kıyamet kopmadı. Yarın bir gün üniversite öğretim üyeleri için de başörtüsü yasağı inşaallah sona erecek ve o zaman da kıyamet kopmayacak. Çünkü başörtüsü, korkulacak bir mesele değil. Yasakçılar aksini iddia etse de bu örtü, “ileri gitme”ye de mani değil.
Türkiye ve dünyanın geldiği noktada kanunsuz yasaklarda ısrar etmek mümkün değil. Başörtüsü yasağı ilk okuldan son okula kadar ve elbette ‘kamusal alan’da da sona erecek ve ermeli. Geçmişte uygulanan yasağın sebep olduğu mağduriyet ve mahrumiyetlerin de telafi edilmesi gerek. 20 sene sonra bu günleri araştıranlar, uygulanan yasakların ne kadar anlamsız ve yanlış olduğunu her halde çok daha net olarak görecek.
Yanlışta ısrar yerine doğru olanda ısrar etsek; bundan hem Türkiye hem de Türkiye’de yaşayan her vatandaş istifade edecek. “Hak”lar taksit taksit değil, kâmil mânâda ve gecikmeden verilsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.