Faruk Köse

Faruk Köse

Gayrimüslimleri korkutmayın, müslimler ölsün önemli değil!

Gayrimüslimleri korkutmayın, müslimler ölsün önemli değil!

Haberiniz var mı bilmiyorum, “Dünya Müslüman Alimler Birliği” adında bir kuruluş var. Başkanlığını Yusuf el-Kardavi yapıyor. Bu birlik, Cezayir’deki “rehine krizi” nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı. Bu “ibretlik açıklama”da bakınız ne deniyor:
“Kur’an ve Sünnet’teki nasların delalet ettiği üzere; rehin alma ve kaçırma vakaları İslam dini tarafından yasaklanmıştır. Hangi dine ve görüşe mensup olursa olsun, insanların rehin alınması ve korkutulması kabul edilemez.”
Bunlar genel ifadeler. İslam’a göre hangi “tutma/tutuklama”ların “yasak” kapsamına girdiği, “savaş/cihad halleri”nde durumun ne olacağı, “misilleme” gerekliliği veya “işgali önleme” stratejisi gibi hallerde hükmün hangi niteliği taşıyacağı belli değil. “Korkuya maruz kalan”ın bundan kurtulmak için “çare arayışı”nı nereye koyacağız, bu da meçhul. Hangi “nass”lara, “ayetler”e ve “hadisler”e dayandıkları da basına haber olan metinde yok.
Dünya Müslüman Alimler Birliği devam ediyor:
“Bir müslümanın, başka bir müslümanı veya gayrimüslimi korkutması caiz değildir.”
Fetva bu. Müslüman Alimler Birliği fetvayı basıp “gayrimüslimlerin korkutulması”nın caiz olmadığını ilan ediyor. Dikkat edin, bir müslimi ya da gayrimüslimi “bir müslümanın korkutması”nı caiz görmüyor.
Ancak aynı Müslüman Alimler Birliği, “kâfirler” ve “kâfirlerle işbirliği yapan müslim kılıklılar” tarafından müslimlerin korkutulmasına, sindirilmesine, baskı ve zulüm altında tutulmasına, öldürülmesine bir şey demiyor. Yani âmil “müslim” ise buna karşı “fetva kartı” kullanılıyor; ancak gayrimüslim ise kendi haline bırakılıyor.
Ancak aynı Müslüman Alimler Birliği, fetvalarında dünyanın her yerinde “kâfirler tarafından” öldürülen, sömürülen ve “korkutulan müslüman çocukları”nın, “korkutulan müslüman kadınlar”ın, “korkutulan müslüman erkekler”in, “korkutulan müslüman yaşlılar”ın, “korkutulan müslüman toplumlar”ın durumuna değinmiyor.
Ancak aynı Müslüman Alimler Birliği, fetvaya konu olan Cezayir’deki olayda “bodoslama saldırıp” rehineleri de, rehin alanları da öldüren “Cezayir Ordusu”na ve saldırı emrini veren “Cezayir Hükümeti”ne karşı herhangi bir uyarıda bulunmuyor. Rehin alana fetvayı çakıyor, ama rehineleri öldüreni görmezden geliyor.
Ancak aynı Müslüman Alimler Birliği, “müslimlerin ülkeleri”ni ve topraklarını işgal eden, “müslimlerin egemenlikleri”ni ve özgürlüklerini çiğneyen, “müslimlerin yeraltı kaynakları”nı talan eden “işgalci kâfir güçler”e karşı, örneğin Mali’ye saldırıp yerle bir etmeye başlayan ve “müslimlerin kanı”nı döken Fransa’ya karşı bir hüküm belirtmiyor.
Ancak aynı Müslüman Alimler Birliği, “Fransız kâfirleri”yle işbirliği yapıp, “müslim Cezayirliler”in ülkesinin hava sahasını, “Mali’deki müslimleri öldürsün diye” Fransız uçaklarına açan “Cezayir Yönetimi”ne herhangi bir uyarıda bulunmuyor. Ne acıdır ki, Müslüman Alimler Birliği “müslimlerin savunma hakkı”na istinaden yapılan eylemi caiz görmezken, “binlerce müslimi öldüren kâfirler”e, “müslimim” diyenlerin yardım etmesinin, Kur’an ve Sünnet’e göre hangi hükme muhatap olduğundan söz etmiyor.
Ancak aynı Müslüman Alimler Birliği, bir gayrimüslimin “korkutulması” üzerine harekete geçip “caiz değil” fetvası yayımlarken, her nedense “gayrimüslimlerin müslimler üzerinde kurdukları otoriteleri de meşru göstermek”ten geri durmuyor. Nitekim Birlik, Rus işgali altındaki Dağıstan’da “Rus kâfirine karşı yapılan cihad”ı caiz görmeyen bir fetva vermişti. Çünkü “Müslüman Alimler”e göre Dağıstan “Daru’l-Harb” değildi. Ne dediklerini hatırlatalım isterseniz:
“Müslümanlar çoğunluk olarak ve güvenlik içinde yaşadıkları Dağıstan Cumhuriyeti’nde dini özgürlükten istifade ediyor ve İslam’ın kanunlarını yerine getirebiliyorlar. Şeriat’e göre burası Daru’l-Harp değil, Daru’l-İslam’dır. Aynı şey, müslümanların çoğunlukta güven içinde yaşadıkları ve dini özgürlüğe sahip oldukları diğer cumhuriyetler ve bölgeler için de geçerlidir. Bu bölgelerde cihadın Şer’i temelleri yoktur ve müslümanlar ile muahidlere karşı silahlı harekete girişmeye izin verilemez.”
Ya, işte böyle. Rusların işgal edip zorla dayattıkları şartlar “ahid”, işgal ile ahid dayatan kâfirler “muahid” oluyormuş ve “müslimlerin, ahde uymayıp muahide karşı cihad etmesi” ise Şeriat’a aykırıymış! Rus kanunlarının geçerli olduğu Dağıstan’da “dini özgürlükler”den istifade ediliyor, “İslam’ın kanunları” yerine getiriliyormuş. İşgal altında yaşayan Dağıstanlı müslimler “güven” içindelermiş; hatta kâfir Rusların egemenliğindeki Dağıstan “Daru’l-İslam”mış!
Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin, müslimleri baskı altına almaya, sindirmeye, kâfirlere söz etmezken cihad hareketlerini bitirmeye, küfür yönetimlerini güvenli ortam saymaya, kâfirlerin işgaline karşı cihadı sevimsiz göstermeye, küfrün işgali ve saldırısı altındaki müslim topraklarını Daru’l-Harb saymayarak cihadı bitirmeye yönelik fetvalarının İslam’a uygun olup olmadığını araştırmak lazım.
İlim sahibi olup da susanlar, en az bu fetvayı verenler kadar sorumlu değiller mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Faruk Köse Arşivi