Üniversitelerde intiharlar
Son yıllarda üniversitelerde intiharlar arttı. Eskiden de vardı da haberimiz mi olmuyordu ne?.. Keşke YÖK, üniversitelerdeki intiharları bir araştırsa da rakamları, yıllara göre dağılımları, sebepleri bir görsek. 25 Ocak günü Bayburt Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Gökhan Budak intihar etti. 2010 yılında da Erzincan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdoğan Büyükkasap intihar etmişti. (Sonradan öğreniyoruz... Bayburt rektörü ile Erzincan rektörü, üniversite tahsillerini de beraber yapmışlar. Bizim konumuz bu değil.)
Basında çok kısa yer aldı ama Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından emekli akademisyen Prof. Dr. Ahmet Uğurlu da 23 Ocak günü intihar etti. Rahmetli Ahmet Hoca’yı tanırdım. Mutekid bir müslümandı ve hiç intihar edecek biri değildi. Bayburt rektörünün intihar etmesi, kamuoyunda geniş yankı buldu. İntihar eden bir “rektör”dü. Yani, hem akademik hem de idari kariyerin zirvesinde olan biri. Hayatta beklentilerinin çoğuna kavuşmuş biri niye intihar etsindi?...
Bu intihardan sonra, internette bir araştırma yaptım... 1999’dan bu yana üniversitelerde 22 intihar vak’ası olmuş. Sadece benim çalıştığım üniversitede, 2 intihar vak’ası ölümle sonuçlandı; biri teşebbüs halinde kaldı. Sebepleri farklı olabilir ama bu 22 intihar üniversitelerde gerçekleşti: S. Mazlum (Süleyman Demirel), F.K. Harmancı (Boğaziçi) A. K. Alpuruk (Doğuş), M Eksen, Şakir Kızıldereli, F.Tezcan (Muğla), Ş. Kocabaş (Kadir Has), H. Karadoğan (Kocatepe’den emekli), Y. Alkan, F. Kılıç (Sütçü İmam), M. Kabak (Mersin), H. Tezcan (Bilgi), R. Dönmez (Maltepe), A. Karataş (Gazi), R.C. Eanas (İzmir Yüksek Teknoloji), H. Alaçatı (Atatürk), D.Koğacıoğlu (Sabancı), Bahar Budak, (TÜBİTAK Bursiyeri).
İntiharların net rakamını ve sebeplerini bilmemiz mümkün değil. Uzun soluklu bir çalışma yapılması... İntiharların içinde akademisyen intiharlarının oranı... Bu oranın başka ülkelerle karşılaştırılması... Bunlar yapılınca elimize net veriler ulaşacak ve buna göre çözümler üreteceğiz demektir.
2547 sayılı kanunla yönetilen üniversiteler, “mesleki taciz” dediğimiz “mobbing”in en yaygın olduğu kurumdur. Atama ve yükselme, neredeyse kampuslar içinde olup biten; yani sabah akşam birbirleriyle olan insanlar vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bölüm Başkanı, dekan-müdür ve rektör üçlüsünün yasaya dayanarak kuracağı kumpas, tereyağından kıl çeker gibi “iş yapılması”nı mümkün hâle getirir.
Mağdur olan, hiçbir şey yapamaz. Pramidal yapılanma sıkı bir şekilde kurulduysa ve o üniversite seni yemek istiyorsa, yer arkadaş. (Gerçi bunun tersi örnekler de var. 28 Şubat artığı bir rektörün açtığı 20’ye yakın soruşturmaya rağmen, dimdik ayakta duran birini çok yakından tanıyorum.) Üniversitelerdeki intiharlardan bazılarının sebebi “mobbing”, bazılarınınsa “değer yitimi”dir.
Üniversitelerde çalışanların çoğu, ürettiklerinin anlamsızlığına inanmaktadır. Çalışmaları hayata geçirilmeyen, görüşlerine ve kimliğine değer verilmeyen, neredeyse bütün iktidarların horladığı akademisyenler, hayatın anlamsızlığına inanmasınlar da ne yapsınlar?
Not: Bütün bunları yazdım diye, benim de bunalımda olduğumu, hayatımın anlamsızlaştığını ve bu yüzden intihar edeceğimi zannedip sevinenler olabilir. Her anını başka başka heyecanlarla doldurup hayatı “çok anlamlı” bir hâle getiren biri olarak günahlarıma bir de “intihar günahı” eklemem.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.