CHP’yi sevmemiz için 3 sebep (!)
Kim ne derse desin CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu çok zeki bir adam. Arada kırdığı potlarda bu zekâ fışkırmasından ileri geliyor. Bakın hazret ne buyurmuş:
- CHP’yi iyi değerlendirebilmek için zekâ, ahlak ve tarih bilgisi lazımdır.
Neresinden bakarsanız doğru, dosdoğru bir tespit. Sizin bu doğru tespit için:
- Hadi canım ne zekâ fışkırması, her bozuk saat günde iki kere doğruyu gösterir, bu da öyle bir gösteriş de diyebilirsiniz, ona da eyvallah. Şimdi bendeniz de sayın Kılıçdaroğlu’ndan aldığım bu tavsiye ile yola koyuluyorum. Niyetim CHP’yi zekâ, ahlak ve tarih bilgisi ile değerlendirmek. Biz önce tarih bilgisinden yola çıkarak CHP’yi gözlemleyelim. O kapıdan, yani tarih kapısından içeri adımımızı atıyoruz. İlk adımda burnumuza pis kokular geliyor. Bir de ne görelim, ahır yapılan camiler, oradan geçiyoruz depo yapılan camiler önümüze çıkıyor ve kulağımıza tuhaf bir takım sesler geliyor. O da nesi “Tanrı uludur, tanrı uludur” diye bizim ezanımıza benzemeyen tuhaf bir ses kulaklarımızı tırmalıyor. Oradan geçiyoruz bu defa sarhoş naraları ortalığı inletiyor,
- Aaaa, burası Beyoğlu’ndan İstiklâl Meyhanesi, bakıyoruz burası hâlâ bir cami, CHP tarafından satılmış ve alan adam da meyhane olarak kullanıyor, yani bu zulmü bize reva gören Yunanlı, Bulgar, Sırplı, Fransız ya da Rus değil CHP’nin ta kendisi. Sonra bir mahkeme salonuna giriyoruz, ama bu mahkeme adalet değil, zulüm dağıtan bir mahkeme, reis bağırıyor:
- Sanığın idamına, sonra da şahitlerin dinlenmesine.
Bu alçak İstiklâl Mahkemeleri reisi Kılıç Ali’den başkası değildir. Sonra uzun bir koridora giriyoruz. Sıra sıra yüzlerce darağacı dizilmiş ve yüzlerce asılmış masum insan. pek çoğu “Biz gâvurluğun alameti şapka giymeyiz” dedikleri için asılan tarikat büyükleri, toplumun kanaat önderleri.
Duvarda bir yazı gözümüze ilişiyor:
- Asılan bu şahıslar adına bu belde bundan sonra Ulucanlar olarak anılacaktır, böylece biline!
Sonra Dersim’de asılan Seyit Rıza’nın sesi kulaklarımıza çalınıyor:
“Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. "Asacaksınız" dedi ve bana döndü: "Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?" Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. "Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz" dedi... Seyit Rıza'yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. "Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir" dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi... Seyit Rıza asılırken ileride oğlunun da sesi geliyordu: "Kulun kölen olam. Sığırtmacın olam. Gençliğime acıyın, öldürmeyin beni!"
İlerliyoruz bir oda çocuk sesleri ile çınlıyor, onlar da öldürülen Dersimlilerin çocukları imişler ve “Besleme” yapılmak üzere verilecekleri aileleri bekliyorlarmış. Bir başka odadan yarı aç, yarı tok taş kıran insan sesleri geliyor, bunlar da Varlık Vergisi’ni ödeyemedikleri için Erzurum dağlarında taş kıran ahaliden insanlarmış. Bir başka odadan çarşafı yırtılan kadın sesleri geliyor:
- Örtümüz namusumuzdur, kimse bizi soyamaz!
Aynı odada şapka inkılabına muhalefetten asılan Erzurumlu Şalcı Bacı’nın feryadı yükseliyor:
Şalcı Bacı hakkında Nimet Arzık'ın da bir hikâyesi olduğunu söyleyen Aktaş'tan devam edelim yine: "İstiklal Mahkemesi istatistiklerine göre, Şapka Kanunu'nun yürürlüğe sokulduğu iki buçuk ay içinde tam 57 kişi idam edilmiş, yüzlerce kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Darağacı yolunda şaşkınlık içinde, "Kadın şapka giye ki asıla!" diye soran bir bohçacının idamının, kadınlara şapka giyme yolunun hazırlanmasında fayda sağladığından söz edenler olur. Erzurum'da Vali ve Kumandan Paşa bir araya gelmiş, Şapka Kanunu'nun muhayyilelere dehşet salmak suretiyle kabulü için bir kadını asma gibi bir karara varmışlardır. Asılacak kadın, iki metre boyuyla, "izli" yüzüyle, yılan yılan incelmiş örgüleriyle, siyah puşusuyla ve bütün sabır felsefesiyle, Şalcı Bacı'dır. Ağzı laf yapan bohçacı kadın, bir ihbarın kurbanı olmuştur. Şalcı Bacı'nın idamında rol oynayan Kumandan Paşa, Çetin Altan'ın dedesi Tatar Hasan Paşa'dır. Çetin Altan bu konuyu anlatırken, söz konusu kadının tarihimizde siyasal suçtan asılan ilk kadın olduğunun altını çiziyor. Şalcı Bacı'nın sehpaya çıkmadan önce "Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki!" dediğini aktaran Altan, 'Ben o tarihte doğmamıştım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde', diyor."
Ve İskilipli Atıf Hoca’nın Peygamberin davetine icabet etmek için Şapka Kanunu’na muhalefet etmediği yönündeki müdafaasını yırttığı sahne bir başka köşede gözümüze çarpıyor.
Ve tarih bilgisi ile CHP’yi değerlendirmeyi burada bırakıp ahlak bahsine dönüyoruz. Zira tarih ve CHP konusu adeta dipsiz kuyu.
Ahlak konusunda ilk gözümüze çarpan CHP eski Genel Başkanı sayın Deniz Baykal oluyor. Hepimiz onun haline bakıp:
- Ne ahlaklı adam demeyi deniyoruz. Ardından CHP Milletvekili Kamer Genç geliyor. Bir bahçıvan olarak çiçekleri suladığını söyleyerek hovardalığına sanatsal bir elbise giydiren Genç’in ardından evli bir kadına şairane SMS’ler göndermesi ile ünlü CHP milletvekili sayın Muharrem İnce de ahlak konusu ile CHP’yi değerlendirmede bize ince ipuçları veriyor.
Ve zekâ konusu, Kılıçdaroğlu’nun son kozu. Bir anda sayın Kılıçdaroğlu’nun kaset olayları ile sarsılan genel başkanı Deniz Baykal’a yaptığı destek ziyareti çıkışında;
- Ben asla genel başkan adayı olmayacağım diyerek, hemen ertesi günü Baykal’ı sırtından vurarak CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturması çok ince bir zekâ ürünü değildir de nedir?
Sayın Kılıçdaroğlu, CHP’yi sizin bize verdiğiniz 3 bakış açısı ile değerlendirdik. Vallahi başkaca bir suçumuz yok. Siz sordunuz, biz söyledik. Ne yani, doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar mı? Olsun, biz de 10. köye gideriz, yeter ki bir kalem erbabı olarak başımızı yastığa koyduk mu rahat uyuyabilelim.