Üstün ulus iddiası sadece böler
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in; “Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” sözüyle başlattığı Kürt milletinin Türk ulusuna eşit olamayacağı özde ırkçı ve bir o kadar da kışkırtıcı tartışma, gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
İyi de oluyor; çünkü böylece ulusalcıların birlikte yaşamanın önünde oluşturduğu tehdit daha iyi anlaşılıyor. Çünkü ırkçı tasavvurun CHP’de ne kadar derinlerde olduğu ve bunun bu coğrafyanın ruhunu başından beri nasıl parçaladığı, kader birliği etmiş kardeş toplumları bugün bile nasıl böldüğü daha iyi görülüyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrası formüle edilmiş kafatasçı, ait olduğu kanı kutsama merkezli ideolojilerin tesirindeki dünyada şekillenmiş CHP ulusalcılığını artık bu ülke kaldıramıyor. Bu tavrın toplumsal bütünlüğü sağlamaya da bir katkısı yok.
Genetik yapısı ırkçılığa kodlanmış CHP’deki ulusalcı kanatın Boşnak kökenli sözcüsü, Kürt ve Alevi kökenli başkanını dahi aşağılarken, Başkan bu marazî durumu tashih etme hususunda biçare ortada geziniyor. Sanıyor ki, iktidar partisine yüklenirse bu marazî durum gizlenebilecek.
Ayman Güler profesör unvanı olan bir akademisyen. Bu unvana sahip birisinin üniversite ruhuna uygun evrensel düşünmesi beklenir. Ancak o, akademik unvanın sağladığı imkânla bu ülkede beraber yaşama iradesini dinamitlemektedir.
Ulusalcıların, milliyeti sadece, dil, ırk, kültür ya da bir ritim ve melodi idrakinden yola çıkarak tanımlamaya çalışması, sonra da; ‘Biz ulus olduk, siz hâla milletsiniz, bundan dolayı da sizden üstünüz’ gibi safsatalarla kendilerine biata çağırması demode olmuştur. Bu tür tavır alışların sonunda gelip Darwin’in “Gelişmiş uluslar gelişmemiş ulusları yönetme ve yok etme hakkına sahiptir” teorisine saplanması mukadderdir.
Bu, etnik ayrışmayı kışkırtır, düşman olan farklı ulusalcılıklar üretir. Nitekim öyle de olmuştur. Bu coğrafyanın derin idrakine de aykırıdır. Ne tür bir idrakten bahsettiğimi özetle ele alayım da ulusalcıların bütün yerellik iddialarına rağmen bu topraklara ne kadar yabancı olduklarını hatırlatmış olalım.
Bu idrakin temeli Kur’an-ı Kerim’dedir. Allah (c.c) insanı yaratmış, ona kimlikler bahşetmiştir. Bu kimlikler Kur’an’da şöyle izahını bulur.
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”(Hucurât: 13)
Bu âyeti celile, “Ey insanlar” diye başlamıştır. İnsan olma hâli; bu evrende yaşayan her beşer cinsinin “üst ortak kimlik”idir. Bütün kavimleri kuşatan, hiçbirini dışarıda bırakmayan bir muhtevayla bütün insanlığı eşitlemektedir.
“Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık” vurgusuyla da kavim ve kabileleri “alt kimlikler” olarak tesbit etmiştir. Kavim ve kabilelerin her birisi sadece birer alt kimliklerdir buna göre. Varlığı, “tanışmak ve bilişmek” hikmetine mebnîdir, bu nedenle de bir üstünlük gerekçesi olamaz.
Varoluşunda insanın bir dahlinin olmadığı bu alt ve üst kimlikler kazanılmış kimlikler değildir, bundan dolayı da ulusalcıların iddia ettiği gibi kendiliğinden bir değer taşımazlar.
Âyette zikri geçen bir de “hâs kimlik” vurgusu vardır, o da; “Allah yanında en değerli olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır” ifadesinde hükmünü bulmuştur. Bir ruh kalitesine, bundan neşet eden makbul amel ve ahlâk kıvamına işaret eder. Gerisi Allah’ın (c.c) reddettiği sahte üstünlük payeleridir.
Toplumsal birliğimizi sağlayacak yegâne tasavvur da budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.