Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Kadirbeyoğlu Zeki Bey ve Mustafa Kemal

Kadirbeyoğlu Zeki Bey ve Mustafa Kemal

Geçen hafta, Kadirbeyoğlu Zeki Bey’in 2. Meclis’e Gümüşhane’den bağımsız mebus seçilmesi süresindeki baskılar ve oyunlardan söz etmiştim. Bu hafta da, bütün engellemelere rağmen mebus seçilip Ankara’ya gittiğinde karşılaştığı dirençlerden söz etmek istiyorum.

Ankara’nın bütün muhalefetine rağmen Zeki Bey mebus seçilmiştir ama seçimde dönen dolaplardan dolayı, mebusluğu şâibeli hale getirilmeye çalışılmaktadır. Kimseye eyvallahı olmayan Zeki Bey, şâibeli bir mebus olmamak için Dahiliye Vekâleti’den Gümüşhane seçimlerinin iptal edilmesini talep eder. Vekil, Fethi (Okyar) Bey’dir... Sonradan kader ortaklığı yapacağı Fethi Bey, durumu sezmiştir ve kendinden emin bir şekilde, Zeki Bey’in mebusluğunu tebrik eden bir telgraf çeker.

Seçim sürecinde, Ankara’nın çıkardığı engellerle çarpışa çarpışa yürüyen Zeki Bey, Ankara’ya gelmiş; meclisteki oturumlara katılacaktır. Bu defa başka bir engelle karşılaşır: Mebusluk mazbatasının verilmemesi...

Mebus seçilmesini engelleyemeyenler, bu defa Zeki Bey’e mazbatasını vermeme gayretkeşliğine düşerler. Bütün gücünü halkından ve yüreğinden alan Zeki Bey pes etmez ve olayı tahkik eder. Mazbata Encümeni üyesi Yusuf Kemal Bey, “Zeki Bey, senin işin mazbata işi değil, doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa işidir. O emir vermedikçe bu mazbata Hey’et-i Umumiye’ye sevk edilmez.” der.

Zeki Bey, Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey’e gider. Hasan Fehmi Bey, M.Kemal’i kast ederek, “Evet, bu mesele böyledir. Senin yalnız müstakil olarak bu meclise iştirak etmeni hazmedemiyor.” diye cevap verir. Bunun üzerine Zeki Bey, “Hakimiyet bilâ kayd ü şart milletindir” levhasını îmâ ederek: “Bu levha canlı bir mahluk değildir ki yüzü kızarsın” der.

Cumhuriyetin “asr-ı saadet”inde neler döndürülmüş, ne oyunlar oynanmış gördünüz mü?

Bu cumhuriyeti mi kutsayacağız yani!?... Bu yüzden 2003 yılında üniversite yönetim kurulunda “Ben bu cumhuriyete karşıyım!...” demiştim.

Daha duruuun!... Zeki Bey’in dövüşe dövüşe yürümesi bitmedi!...

Mazbatasını alan Zeki Bey, 3 Mart 1924 günü, o meşhur günde, meclisteki tartışmaların tam da göbeğindedir. Tartışılan konular, hilâfetin ilgası ve hânedanın yurt dışına sürülmesidir. Kanuna muhalif olan Zeki Bey bu tartışmada yalnız değildir. Yanında Albay Halid Bey vardır. “İstiklâl Harbi’nde, cepheyi yarıp Yunan Başkumandanı’nı esir eden ve zaferi ordumuza temin eden Dadaylı kahraman” Halid Bey. (Bu kahramanlığı resmî tarihin hangi sayfasında okuduk?)

Tartışmalar sürerken, Zeki ve Halid beyler tekliflere şiddetle karşı çıkarlar...

M. Kemal, oturduğu yerden, işaretlerle bir o mebusu sürer karşılarına, bir bu mebusu...

Bazıları Zeki Bey’i saray casusu olmakla bile itham ederler. Fakat konuşmaya çıkan her mebus, nakavt olur. Son mebus da cevabını aldıktan sonra Zeki Bey, M.Kemal’e hitaben, onun saltanat nişanlarını hâlâ taşımaya devam ettiğini de sözlerine derc ederek: “Paşa, Paşa!... Ben ne hanedandanım, ne de mensuptum. Ben bir hakikati ve kendi görüşümü müdâfaa ediyorken, siz boyuna işaret vererek karşıma adam çıkarıyorsunuz. Ben senin gibi de Bendegân-ı hazret-i Şehriyarîden değilim!...

Mektepten çıkıyorken sadakat yeminini ben değil sen yaptın. Kızaracak yüz benim yüzüm değildir.” diyerek kürsüyü terk eder. (Ne yazık ki, bu konuşmalar, meclis zabıtlarına tahrif edilerek geçmiş.)

Bu tür eleştiriler, M.Kemal’in yüzüne karşı yapılmıştır. Böyle eleştirilerin binde biri, “kraldan fazla kralcılar” devrinde yapıldığında, ensesinde boza pişiriyorlardı.
Bu sıkı tartışmalardan sonra, Zeki Bey’e suikast teşebbüsünde bulunulur; Halid Paşa da mecliste katledilir. Bunların hikâyelerini haftaya anlatalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi