İETT ile yaşamak
İstanbul’da toplu ulaşımda çeşitli sorunlar olduğu muhakkak. Ancak ilginç bir ayrım yapmak istiyorum. Sorunlar daha ziyade, insan ilişkilerinin olduğu sahalarda ortaya çıkıyor.. Metro, gemi, tren gibi; sürücüsünü görmediğimiz araçlarla ilgili fazla sorun çıkmıyor. Fakat dedektif gibi aylık abonman kartlarını inceleyen yolcuya şüpheli şüpheli bakan şoförlerin kullandığı halk otobüslerinde, yağmurlu günlerde ara duraklarda inecek yoksa binecek de olmadığı varsayımıyla yolcu almayan İETT otobüslerinde, ‘bozuk yok’ diyerek 10 kuruş 5 kuruş cebe indiren sürücülerin kullandığı dolmuşlarda, güzergah seçen taksilerde arızalar bitmiyor… TAKSİ BÜYÜK DERT Örneğin taksi sürücülerinin yolcu seçmesi, güzergah seçmesi, sert araç kullanması, klima için bahaneler üretmesi, aracın temiz ve bakımlı olmayışı ve müşteriyle kurulan gereksiz samimi diyalog.. Taksilerde yaşanan sorunları grupladığınız zaman karşınıza çıkan en önemli problemin, insandan kaynaklandığı çok açık ortada.. Bunlar ilişki sorunları.. Yoksa “dolaştırıyor, taksimetrede hile yapıyor, bildiği yolu bilmiyormuş gibi davranıyor vs..” türü akçeli işlere daha girmedim bile.. TÜRKLER SOSYALDİR Biz sıcakkanlı insanlarız. Kuzey Avrupalı ile bizi ayıran en temel özellik de kuşkusuz budur. Biraz Akdenizli biraz Ortadoğuluyuz. Hem yolcumuz hem de şoförümüz. Hâl böyle olunca yolcusu da şoförü de muhabbeti seviyor. Yolcu soruyor; “Kasımpaşa’dan geçiyor mu evlâdım?”. Şoför de yanıtlıyor; “geçiyor teyze gel”.. İlişki bu seviyedeyse mesele yok.. Sorun, taraflardan birinin sosyal diğerinin asosyal olmasıyla başlıyor.. Örneğin; “Kasımpaşa’dan geçiyor mu evlâdım?” sorusuna karşılık şoförün vereceği; “tabelada ne yazıyorsa o” türü bir cevap, sorunun başladığını gösteriyor.. Oysa harcanan enerji eşit.. “Tabelada ne yazıyorsa o” diyene kadar harcayacağın enerjiyle, “geçiyor” ya da “geçmiyor” da diyebilirsin.. Ama şoförler bazen bunu tercih etmiyorlar.. HAKETMİŞTİR O Geçen hafta biliyorsunuz Halk otobüsündeki “uçan tekme”yi yazmıştım.. İstanbul’da bir yolcunun, tartıştığı halk otobüsü şoförüne uçan tekme atmasını.. Ve de, gün boyu İstanbul trafiğinde direksiyon sallayan şoförün halinden anlamak gerektiğini ifade etmiştim.. Vatandaşlar, otobüs şoförünü haklı görmeme isyan etmişler. Otobüslerde kendilerine nasıl kötü davranıldığını anlatan onlarca e-posta aldım. Katılmamakla birlikte nakledeyim ki, malum hadise ile ilgili gelen en hafif mail, “hak etmiştir o otobüs şoförü” şeklindeydi.. Hukuk dışı hiçbir müdahaleyi, hiçbir insan evladının hak etmediği şerhini düşerek sadece dün gelen bir e-postayı yayınlayalım, kararı size bırakalım.. DURAK VARSA DURURUZ “Ersoy Bey, bu sabah (dün) saat 09:45 civarıydı.. Osmanbey civarında otobüs bekliyorum. Derdim metrobüse ulaşmak. 46 ÇY Çağlayan otobüsü geldi. Şoföre nazikçe dedim ki, ‘metrobüsten geçer mi?’.. Şoför dedi ki, ‘bilmiyorum’.. ‘Eğer dümdüz Mecidiyeköy’e kadar gidiyorsanız orada metrobüs var’ dedim.. ‘Valla durağı varsa dururuz’ diye cevap verdi.. ‘siz yolu bilmiyor musunuz?’ diye sorduğumda ise bana ‘otobüs şoförlüğüne bugün başladım’ dedi.. Bir değil, iki değil, üç değil. Otobüs şoförlerinin bu tavırlarından artık fenalık geldi…” E-postayı yollayan okurun adı bende saklı.. Ortalama bir belediye otobüsü yolcusu olarak söyleyebilirim ki, 46 ÇY, tam da metrobüs üst geçidinde yolcu indirir.. 46 ÇY’nin genellikle tercih edilmesinin sebebi bu.. Değil daha dün o otobüsü kullanmaya başladığını iddia eden şoför, o hatta yaya olarak yürüyenler bile bilirler bunu.. Ne olurdu o yolcuyla gereksiz didişeceğine “evet metrobüs üst geçidinde inersiniz” deseydi.. Bu tavrın elbet bir yaptırımı vardır. İETT yetkililerinin bunu değerlendireceğinden hiç kuşkum yok. Demem o ki, madem sıcak insanlarız ve de madem sürücü ile yolcu sosyal ilişki kuracak ortak mekanları paylaşıyorlar, neden daha yapıcı ilişkiler kurulmuyor ki?.. Kalın sağlıcakla.