Derdimiz Ne?
Dinin hayatta bir değeri var mıdır? Din fert ve cemiyet için vazgeçilmez bir kurum mudur? Öyleyse neden? Batıda dinin aleyhine olarak üç asırdır devlet ve ilmi kurumlar büyük mücadele verdiler fakat neden başarısız olarak pes ettiler. Buna rağmen halkın giderek dindarlaşmasının altında yatan nedir? Din ile savaşanlar neden hala mağlup oldukları bu kavgayı bırakmazlar?
Bunlar can alıcı sorulardır. Artık devlet ve bütün kurumları, bütün eğitim kurumları bunu konuşmak ve bu sorunu çözmek zorundadırlar. Demokrasilerin derde deva olabilmesi de halk ile barışmaktan geçiyorsa, bu aynı zamanda din ile barışmaktan da geçiyor demektir.
Biz hem de iftiharla şunu bağırarak haykırıyoruz; bu kadar hücum din dışında hangi kurum ve ne tür bir olgu üstüne yapılsaydı, yaşaması mümkün değildi. Ama din hala dipdiri ve olanca etkisi ile toplumu sarmıştır. Bunu artık dost da görüyor, düşman da. Öyleyse aklı olan ona kaşı duruşunu bir daha sorgulasın. Kimilerine acı da gelse, gerçek budur.
Din insanın Yüce Yaratıcı, diğer insan ve varlıklarla münasebetlerini düzenleyen ve hayatına yön veren, onlarla ilgili davranışlarına esas olacak kurallar bütününe verilen addır. İnsanla beraber var olan, tarihin bütün devirlerinde ve bütün topluluklarında karşılaşılan din olgusu, çeşitli şekillerde kendini göstermektedir.
Arapça bir kelime olarak din sözcüğü, söyleyiş şekli değişmeksizin Türkçe'ye de girmiştir. Kelime, gerek İslâm öncesi Arapça'sında gerekse Kur'ân ve Sünnet'te oldukça yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bunun tabiî bir sonucu olarak din sözcüğü İslâm tarihi boyunca, bütün çeşitliliğiyle ve farklı oranlarda yoğun olarak, kaynaklarda, ilmî ve edebî eserlerde, sözlü ve yazılı anlatımda, İslâmî ilimlerin anahtar terimlerinin en başında yer almıştır.
Aynı kökten gelen ve yüce Allah'ın sıfatı ya da ismi olarak kullanılan "ed-Deyyân", “yapılan işlerin karşılığını veren, kahreden, yani istediğine zorlayan, egemen, hikmetle yöneten, hesaba çeken, hiçbir ameli karşılıksız bırakmayıp hayra da şerre de karşılık veren” demektir.
"Mütedeyyin" ise, Allah'ın dinine teslim olan, itaatkâr, öldükten sonra hesap ve cezaya inanan kimse demektir.
Istılah Olarak Din: "Yüce Allah'ın, peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşturan ve itaat edilmekle ibadet edilip sevap kazanılan Allah'ın koyduğu hükümler, kanunlar bütünü, yani ilahî sistemdir."
Bu tarifte dikkat çeken unsurların bir kere daha altını çizelim:
Din, Allah tarafından gönderilmiştir.
Din, iman ve ibadet olduğu kadar, dünya hayatını düzenleyen Allah'ın koyduğu kanunlardır. Yani ilahî bir sistem, bir yaşama biçimidir. Bu yüzden laikliği asla kabul etmez.
Din, peygamber aracılığı ile gönderilmiştir.
Din, akıl ve irade sahibi kullara, yani insan ve cinlere gönderilmiştir.
Dine itaat edilmekle aynı zamanda ibadet edilip sevap kazanılır.
Din, böylece insanları ve cinleri hem dünya, hem de âhiret mutluluğuna kavuşturmak amacıyla gönderilmiştir.
Bu anlamıyla din hem inanç konularını hem de amelî konuları kapsamaktadır. Allah'tan geldiği için (Allah'ın dini şeklinde) Allah'a; Peygamber tarafından tebliğ edildiği için (Peygamber'in dini şeklinde) peygambere; ona uyup bağlandıkları için de (meselâ "Müslümanların dini" şeklinde) ümmete izafe edilebilir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; "din", ıstılah olarak tanıtılmak istenince; genelde "hak din" ve "son din" olan İslâm tanıtılmak istenmiştir. Bunun en önemli sebebi olarak “Allah katında geçerli tek din'in İslâm olması” (Ali İmrân, 3/19, 85) gösterilebilir.
Bu tariflerden anlaşıldığı üzere hak din'in, diğer bir ifade ile "İslâm"ın temel birtakım özellikleri vardır:
İslâm dini ile İslâm şerîatı aynı şeylerdir.
Dolayısıyla İslâm dışı bütün dinler de birer şerîat ve her şerîat da bir dindir; buna göre bütün hukuk sistemleri de bir dindir. Ancak bunlar Allah katında makbul değildirler.
Laiklik bahanesiyle “İslam dinine” iman ettiği halde “İslam şeriatına” iman etmeme, onu beğenmeme ve çirkin göreme, bu asırda dinin hakkıyla bilinmemesinden kaynaklanan bir cahiliyyet, bir saçmalıktır, bir sapıklık ve küfürdür.
İslam Şeriatından başka bir hukuka bağlı olmak, İslam’dan başka bir dine bağlı olmaktır aynı zamanda. Zira her hukuk, bir şeriattır. Bunu hukukçular çok iyi bilirler.
Din, irade sahibi akıllıları muhatap alır. Biz de bu gerçekleri akıl ve irade sahiplerine anlatabilmek için çırpınıp duruyoruz.
Peki derdimiz ne?
Derdimiz, inananlar da bilinçli inansınlar, kafir olanlar da bilinçli münkir olsunlar.
Çünkü bu bizden sorumluluğu kaldırır.