Çözüm Sürecinde Türkiye'yi Ve İktidarı Bekleyen Tehlikeler
Son aylarda yeşeren barış ümidi özellikle Kürt halkını rahatlatıp sevince, mutluluğa gark etmişti. Öyle ya 30 yıldan beri 50 bine yakın Kürt genci ölmüş; binlerce insan terör yüzünden yerinden yurdundan olmuştu.
30 yıldır en büyük trajediyi masum Kürtler yaşıyordu. İkide bir yürüyüşler, protestolar, gösteriler, kepenk kapatmalar... Bu yetmezmiş gibi çocuklarının dağa kaldırılması... Bir süre sonra da dağdan çocuklarının cesetlerinin gelmesi... Bu dertler Kürt halkını yormuş, canından bezdirmişti.
İktidar, terör sorununu bitirmek için, seçimi kaybetme pahasına barış sürecini başlattı. Habur yol kazası tazeliğini korurken, iktidar, İmralı canisini “müzakereci diplomat” seviyesine yükselterek büyük bir risk aldı. “Baldıran zehiri içmek” pahasına görüşmeler yapılmaya başlandı. İyi niyetlerle BDP’li heyetlerin İmralı’ya gitmesine izin verdi.
PKK ve BDP, bu sürecin her aşamasında, yeni mevziler kazanmak için bir takım kaypaklıklar yapacak; aradan yapacağı sıyrılmalarla elini güçlendirmeye çalışacaktır. Karşınızdaki bir devlet değil, eşkıya güruhu. Eşkıya ile yasal, makul ve mantıklı çerçevede görüşemezsiniz ki. Her an bir kaypaklık yapabilir; her an verdikleri sözden cayabilirler. Onları bağlayan hiçbir hukuk yoktur ki.
Bugüne kadar çatışmalarda ölen, kaybolan veya bölücü örgüt tarafından infaz edilen binlerce Kürt gencinin hesabını sorabildi mi Kürt halkı? Bir gece yarısı, geçerliliği kendinden menkûl “askere alma kanunu” ile ailesinden apar topar alınan; gelmeyenlerin takır takır öldürüldüğü ortamlarda, aileler hesap sorabildi mi? Bu ailelerin taleplerini karşılayacak bir hukukî kurum var mı?. Ne kanunu, ne kurumu!... Bu konularda eşkıya kanunu geçer: tak tak tak!...
İşte gördünüz!... PKK ve BDP, yapılan görüşmelerle ilgili bazı bilgileri sızdırarak elini güçlendiriyor. Oslo görüşmelerinde de gördük bunu, İmralı görüşmelerinde de... Kaypaklık, ilkesizlik aynı...
İmralı süreci devam eder veya etmez... Bundan sonra Türkiye’nin ve iktidarın yapacağı, PKK ve BDP’nin elini güçlendirecek, onlara nefes aldırıp yeni mevziler kazandıracak hamleler olmamalıdır. Mesela yaşanmakta olan süreçte, PKK’nın dinlenerek derlenip toparlanmasına müsaade edilmemelidir. Çünkü 2012 yazında başlattıkları “Devrimci Operasyon” ters tepti; pek çok üst düzey elemanını ve onlardan daha çok militanını kaybederek darmadağın oldu... Örgüt, bu günleri önceleri yaşanan ateş kes süreçlerlerinde olduğu gibi, toparlanma fırsatı olarak değerlendirecek.
Müzakereler eşitler arasında olur; zirve ile zırva arasında değil. Zırva ile müzakere etmek, onun seviyesini ve toplumsal algılanmasını yükseltir. Şimdi, “İmralı müzakerecisi”ni “bebek katili” seviyesine nasıl düşüreceksiniz bakalım?!... Yapılan son derece iyi niyetli görüşmelerle, eşkıya başından “diplomat” üreterek temsil kabiliyetini yükseltmek ve bir katili meşrulaştırmak üzereyiz. Katil şu anda bir adım öne çıkmış; oyununu bir “level” yükseltmiştir.
İmralı canisi, Kürtleri getirip bir çıkmaz sokağa sokmuş, kendi yarattığı Kandil Frankeştayn’ına esir olmuş... Güya demokratik yollarla seçilmiş BDP milletvekilleri, hiçbir irade gösteremeyip “Ben bilmem, eşim bilir” tavrıyla sadece ulaklık yapıyor... Bütün Türkiye de pür-dikkat çözümü bunlardan bekliyor. İktidar, bunları barış meleği hâline getirdiğinin farkında mı acaba? Bir haftadan beri iktidar suskun ama eşkıya mektubu konuşuluyor ve BDP-Kandil yorumları gırla gidiyor.
Barış konusunda inisiyatif eşkıyaya geçmek üzere sayın Başbakanım!...
Eşkıya ile diplomatik dil konuşulmaz. Onların anlayacağı dil öncelikle, kendi tercih ettikleri silah dilidir; ikincisi “Asla güvenme!...” dilidir. Eşkıya, iyi niyetle söylenen bir sözden hareketle, kendisine yeni hareket alanı sağlar ve yeni mevziler elde eder.
Şimdilik, yapılan görüşmeleri basına sızdırma kartını oynuyorlar; daha sonra ne oyunlar oynayacaklar kim bilir!...
Eşkıya ile konuşurken, şu fıkradaki gibi davranılmalı:
Hani bir gelin varmış... Kaynanası her gece gelinin kapısının önüne pislermiş. Gelinceğiz sabah kalktığında, kapısının önünde insan pisliği görünce, “Bunu kim yaptı?”diye sorarmış ama kimse “Ben yaptım.” demezmiş tabii...
Bu böyle devam etmiş ama gelin de durumdan bıkmış. Sonunda bir plan yapmış ve bir sabah, “Kapının önündeki pisliğin içinden altın çıktı. Kim yaptı ki?...” diye sorunca, kaynanası “Ben yaptım!... Ben yaptım!...” diye atılmış...
Bebek katili ve uşaklarıyla konuşulurken, bu fıkradaki taktik uygulanırsa, elleri kolları bağlanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.