Barış en çok Kürtleri rahatlatır
Geçmiş yıllarda PKK ve BDP, ikide bir barış lafı eder, silahlarından sanki mermi değil de bal damlardı. Bunların barış istemesi, samimiyetten uzak, sadece stratejik amaçlarına matuf sözlerden ibaretti. Güya, millet bunların barış isteklerini samimi bulacak ve devleti barış söylemleriyle sıkıştırıp elini kolunu bağlayacaklardı. Bunlara değil millet, kendileri bile inanmıyordu. Bu samimiyetsizlikleri yüzünden yıllardır, binlerce Kürt genci öldü. 17 bin Kürt, “örgüt içi infaz”la, 30 binden fazlası da çatışmalarda öldü. Köy baskınlarında ölenler de Kürtler’di.
30 yıldır yaşananlar, bölge halkında büyük bir bıkkınlık yarattı. Hadi “yurtsever” Kürtlerin bu ölümlerden memnun olduğunu bir tarafa bırakalım ama binlerce Kürt, her an “Acaba çocuğumuz hangi gece dağa kaldırılacak?” diye bütün zamanlarını büyük bir ruhsal çöküntü ile yaşamaktadır. Bölge halkının üzerindeki baskı ve tehdit, insanlarda yaşama sevinci bırakmamıştır.
Ölümlerin dışında, her gün “serhildan”... Her gün sokak gösterisi... Her gün emniyet güçleriyle çatışma... Her gün kepenk indirme... En vahimi, en tedirgin edicisi ve en korkuncu da her an çocuklarının dağa kaldırılması tehlikesi... Her anne-babanın, Dehak’a verilen kurban gibi, can parçalarını teröre kurban verme gerginliği...
Bölgede teröre maruz kalan 4 milyon kadar insanın, her an kurşun sıcaklığını tenlerinde hissetmeleri, barut kokusuna gark olmaları, bomba tarrakaları içinde yaşamaları onlar için hayatı çekilmez hâle getirmiştir.
Kürt halkı, tarihinin hiç bir döneminde, bu kadar yoğun ve bu kadar uzun süreli bir baskıya maruz kalmamıştır. Üstelik Kürtlere baskı uygulayan da gene kendi çocuklarıdır. Yani, ağacı kesen baltanın sapı da ağaçtandır. Kürt halkını acıtması gereken de bu durumdur.
Yaklaşık iki aydır yaşanmakta olan barış süreci, en çok, her an namlunun ucunda yaşayan Kürt halkını sevindirmiştir. Şu günlerde “barış” kelimesi, en çok, Kürt halkının kalbinin pırpırısını arttırmaktadır. Yeşermekte olan barış havası, en çok, gelecekten ümidini kesen Kütler arasında bir bayram sevinci yaşatmaktadır. İster terör bölgesinde olsun, ister diğer şehirlerde, her sabah uyanan her Kürt, terörün bittiği müjdesini duymak istemekte; her günün aydınlığını bu müjdeyi duyma heyecanıyla geçirdikten sonra, akşamın karanlığını yüreğinde hissetmektedir. PKK’nın yaptığı her eylem ve barış karşıtı geliştirdiği her söylem, Kürtler arasında “Sırası mıydı?... Oldu mu şimdi?... Barışa bu kadar yaklaşmışken yapılacak şey mi?” sorularıyla yankı bulmaktadır.
İktidar adımları atıp olayları gözlemekle yetiniyor ve en büyük korkusu da yeni Oslo’lar, yeni Haburlar... Dikkat ederseniz, son haftalarda, Başbakan’ın bir kaç sert açıklamasından başka, barış konusunda konuşulan tek şey “sızdırma”... Oysa ana konumuz bizzat terörün bitmesi olmalıydı. Yaşanan barış sürecinde iktidarın verdiği güvenle Kürt halkı, teröre karşı psikolojik üstünlük sağlamıştır. Ama bu yetmez!... Şu andan sonra yapılacak olan tek şey, terörle arasına mesafe koyan Kürt halkının moral seviyesini yükseltmek üzere tedbirler almak ve yaşama sevincini onlara tekrar hissettirmektir. Çünkü, terör bittiğinde en çok sevinecek ve rahatlayacak olanlar, Kürtler’dir. Ve 30 yıldır büyük bir travma yaşayan bu halk, artık mutlu yaşamak istemektedir.
Bu defa barışı PKK ve BDP değil, Kürt halkı yürekten talep ediyor. Bu talebin siyasette yankı bulması şart.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.