"Akıl oyunları"mı?
Kalabalık bir yere bomba atıp yirmiye yakın bîgünâh insanı öldürmeyi masa başında planlayanlar şöyle düşünüyor olmalılar; "Bu bomba Türklere mesajımızı ulaştıracaktır!
" Bu mantığı tersyüz edersek nâm-ı hesabımıza şu mânâ çıkıyor: "Biz, şiddet mesajlarının dilinden anlayan bir toplumuz; ancak bir yerimize bomba atar, canımızı yakarlarsa, saldırganların ne dediğini anlarız."
Hep şöyle tartışmalar yapılıyor; "bu maddeyi filan örgüt kullanır, falan ülkenin operasyoncu timleri şu tip eylemleri tercih ederler; demek ki bize şöyle şöyle mesaj vermek istiyorlar..."
Demek ki şiddetin dili Mors Alfabesi, Braille Alfabesi veya işitme engellilere hitab eden türden temel harfler ve kelimelerle kuruluyor:
Ses bombası, karakola saldırı, cinayet, yüksek mahkemeye saldırı, tren istasyonuna bomba, gazeteciye suikast, tehdit mektubu veya otobüs taranması... İşte bunlar terör dilinin temel karakterleri olmuş ve biz, başımıza böyle bir uğursuzluk geldiğinde hemen verilen mesajı açmaya, içindekini anlamaya çalışıyoruz, -Hmm, bu şöyle şöyle bir mesaj taşıyor!
Böyle bir dile muhatap kalmak, incitici, aşağılayıcı bir muamele değil mi? öyle midir; biz ancak terör eylemlerinin şiddet kodlarındaki mesajı anlayacak derece kalın kafalı mıyız? Canımız iki türlü acıyor; ölene, sakat, yetim, öksüz kalana mı yanarsınız, yoksa bizi bombalarla eğitmeye kalkışan aşağılık kaatil çetelerinin "lisânî" hakaretine mi?
Anladık, şiddetin evrensel bir dili var fakat niçin hep bizler bu iğrenç dilin kaba mesajlarına muhatap kılınmaktayız? Genetik bir kusurumuz mu var, hepten mankafa mıyız?
çok iyi korunan devletlûlar hariç, hepimiz buna benzer bir terör eyleminin kurbanı olabiliriz; hatta potansiyel terör kurbanlarıyız.
Bir yerde ağlar, sızlanır, "kader" deyip sabrederiz fakat şu incitici mânâya isyan etmemiz lâzım.
Terörün endirekt amaçlarına ulaşmaması için ne kadar dayanıklı olduğumuzu herhalde yeterince göstermişizdir; başka dille ifade etmek lâzımsa bu şeref düşkünleri üzerimizde, gri propagandadan canlı bombaya, karakol baskınından suikastlere kadar terörün bütün harflerini teker teker denediler. Bunca cevre katlanmanın sonucu nedir; ne tecrübe kazandık, hangi mesajı aldık, neyi öğrenmiş olmamız gerekiyor artık; ne? Demek bir şey öğrenememiş olmalıyız ki, bize hâlâ bombalarla mesaj verip bir şeyler öğretmeye çalışıyorlar.
"Filan gazeteye bomba attırıp, felanı ve filanı öldürtürsek bu işi feşmekanların yaptığını zannederler; sonuçla töhmet altında kalanlar zararlı, biz kârlı çıkarız" diye düşünmüş Ergenekon zanlıları meselâ.
Aman ne akıl! Bu akıl, Türk halkını sürü yerine koyan bir akıldır; bizi, ancak dayak gibi şiddet gibi kaba metodlarla "öğrenebilir" sayan bir hakaret isnadıdır. Neticesi hepimiz için kötü olsa bile nihai planda şu ferâsetin neyine, neresine saygı duyabilirsiniz ki?
Biz şartlı refleks deneylerinin kobayları mıyız?
öyle miyiz? öyle değilsek, bu çirkin ve aşağılık oyunda niçin hep bizleri hedef tahtasına çiviliyorlar? Şöyle bir bakınız, komşu coğrafyalarda, yakınlarımızda bizler gibi bombayla, terörle terbiye edilen ve yönlendirilen kaç toplum var ve bu toplumların özellikleri nelerdir?
Düşman bu kadar "sadedil ve safderûn" ise, bizi koruyanların onlardan daha yüksek bir akıl seviyesinde karşı tedbirler alması gerekmez mi?
"Akıl oyunları"ndan bahsediyorum, anlarsınız!
*
İşte size, sizin akıl oyunlarınızın nihai perdesi; "...Kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, Allah ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O da 'Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım' dedi de ettiğine yananlardan oldu." (Maide / 31) Ve bu dahi anlayana!