Sömürülen ülkelerin ortak derdi: ‘Ulu öndercilik’
Aradan 959 yıl geçtikten sonra Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Katolik dünyasının lideri Papa Francis ile kucaklaşması, yine yıllar sonra İsrail’in ani çark edişiyle hem ambargoyu geri alması, hem de Türkiye’den özür dilemesi, aynı anda terör örgütü PKK lideri Öcalan’ın örgütüne “çekil” şeklinde çağrıda bulunması gibi ani gelişmelerin bir araya toplanması tesadüfi olamaz.
Osmanlı döneminde Ortodoks dünyası ile Katolik dünyası arasındaki soğukluk Rusya ile Avrupa’nın çıkarları doğrultusunda şekilleniyordu. Osmanlı İmparatorluğu parçalanınca bu sefer İslam alemini her iki koldan kuşatan NATO ile Varşova Paktı girdi devreye.
Şimdi de sömürü adına eskiler çöpe yeni taktikler gündemde.
Daha ne olsun, İsrail karizmasına rağmen durduk yerde geri adım attı, Arap Baharı denilen bir Kızıl Rüzgar sonucu İslam ülkelerine demokrasi geldi! ABD Suriye direnişçilerine yardım sözü verdi.
Bu gidişle pek yakında halifeliği de getirirlerse şaşmam.
Maksat; çevir gazı yanmasın, padişahım uyanmasın.
Veya fare misali uyandırmadan kemirmek...
Bilmeyenler için anlatayım.
Yaratan, farenin nefesine öylesi bir anestezi yerleştirmiş ki dananın kuyruğunu dibine kadar yerken dana bunun farkına bile varmaz. Sabah bakarsınız dana kuyruksuz.
Onun gibi CİA ile MOSSAD artık anestezi kullanıyor.
Okuyucularım hatırlar, İsrail Uluslararası Kara Sularında yardım gemisini vurduğunda altını çizerek yazmıştım; “İsrail özür de dileyecek, tazminatı da ödeyecek.”
Ve nitekim o günlerden bu günlere geldik.
Sömürünün tarihi seyir defterine bakarak her şeyi daha iyi anlamış oluruz. ABD Amerika’ya ayak bastığında bıçağı bile tutmasını beceremeyen 40 bin Kızılderili’yi önce kesti astı, sonra da barış ve hoşgörü postuna bürünerek kıtayı sahiplendi. Önce korku ve şiddet peşinden insanlık dersleri...
Mahkemede “ben 40 bin insanın öldürülmesinden sorumluyum” diyerek savunma yapan Öcalan bugün İslam kardeşliğinden dem vuruyor.
İnanalım mı yoksa bu da mı tarihin bir başka oyunu?
İttihatçılar da Erzurum Kongresi’nde İttihat-i İslam adına yemin edince Müslüman halk çaresiz inanarak peşlerinden gitti. Gitti de bir daha dönemedi...
Bu işler aşama aşama olur.
Darulharp maddesini İslam fıkhından okuyunca göreceksiniz ki bu harp ille de bildiğimiz kılıç kalkan değildir. İslam’ı kabul etmeyenler her zaman Darulharp hukuku içerisinde telakki edilerek onların oyunlarına, hilelerine karşı uyumak yerine uyanık ve de tedbirli olmayı gerektiriyor.
Onlarla “alın-verin” de “veli/dost edinmeyin” ilahi uyarısı...
Bence burası da önemli. Tırmanış dediğimiz bu üçüncü aşamada, “Siyasi Kürtçülük” İslam alemi için PKK’dan daha da tehlikeli. Kandil bir süre belki nefes almış gibi görüntü sergilese de, silahların MOSSAD-CİA ekseninden Esat eksenli İran, Rusya meridyenine kaydırıldığını görüyoruz.
Aslına bakarsanız silah bırakan da yok.
Örgüt eskiden Beka Vadisi’ndeyken Kandil’e nasıl taşınmışsa, şimdi de İran’daki Şehidan ve Suriye’deki Kobani, Kamışlo ve Afrin bölgelerindeki kamplara aynı minval üzere gidecektir.
Görmediniz mi? Diyarbakır’da BDP’nin kutladığı Nevruz’da “Özerk Kürdistan” sesleri yükseldiği halde, ayrı bir devletmiş gibi bir tane ay yıldızlı bayrak dalgalanmadı.
Hz. Mevlana’mız, “ağaç sapı kendinden yapılan balta ile kesilir” buyurmuştu.
Geri kalmışlık biraz da aptallık nevinden bir maraz.
Tarihe bakın, sömürülen ülkeler hep Ulu Öndercilik oynayarak oyalanırlar.
Azerbaycan öyle değil mi?
Ulu önder mulu önder derken; kötü Ermenistan elini kolunu sallayarak 1992 yılında Hocalı Katliamını yaptı, 1993 yılında Karabağ bölgesini işgal etti.
Boş laflar karın doyurmadığı gibi sancı yapıyor.
Şimdi de Kürtçüler sahnede.
Akıl danışlar da onlar gibi.
Öcalan kurtarıcı edasında örgütün tüm eylemlerini dış güçlerin üzerine yıkarak aradan sıyrılması kadar, resmi muhatap kabul edilmesinin illa ki bir adı vardır.
Göreceksiniz onu da “Öcalan Ulu Önder” koyacaklar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.