Atatürk Heykelleri
Batman’daki Atatürk heykeli üzerinde yazılı bulunan, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü sökülmüş, yerine, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” gelmiş.. Aman efendim ortalık ayağa kalkmış.. “Vay siz nasıl sökersiniz bu sözü” diye.. Henüz kimse sahiplenmedi bu olayı. Kimin söktüğü, yerine yeni yazıyı kimin astığı falan belli değil.. Fail aranıyorsa, milyonlarcamız hep birden ayağa kalkıp; “ben söktüm” diye haykırmalıyız.. O sözü ben söktüm ve yurda da cihana da barış isteyen diğer sözü de yerine ben yerleştirdim.. Bir fail aranıyorsa o benim..
HEYKEL ENDÜSTRİSİ
Şimdi heykelin üzerinden sökülmüş söz tartışılıyor ya.. Bana sorarsanız üzerine söz yazılı o heykeli tartışsak daha çok mesafe kat edebiliriz.. Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde hatta çoğu mahallelerde, devlet dairelerinde, meydanlarda, okulların tümünün bahçesinde bazılarının ayrıca içinde de… Her yanımızda Atatürk heykelleri Atatürk büstleri.. 1926’dan bu yana akıllara zarar bir hızla büyüyen sektör.. Doktor, mühendis falan olacağına Atatürk büstü için kalıp dök bu ülkede daha rahat yaşarsın ekonomik olarak.. Böyle bir sektör anlayacağınız. Şimdi herhangi bir Atatürk heykeli için “kaldıralım” bile diyemiyoruz değil mi?.. Yaparken; “ne gerek vardı şimdi buraya böyle bir heykel koydun” kimse demez.. Ama kaldırmaya kalktığın anda, kutsal taşa kılıç sürmüşsün gibi kıvılcımlar çıkar dört bir yandan.. Peki ama bu kutsiyet atfedilen heykelcilik sektörü nereden çıktı?..
PATRON KİM?
Heykellerle verilen mesajı doğru anlamak için, dönemin Türkiye’sine bakmakta yarar var.. Cumhuriyet sonrası ilk demokrasi denemesi sayabileceğimiz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası halka dayalı serbest siyaseti deniyordu.. Bunun tuttuğunu fark eden Cumhuriyet elitleri korkudan ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Adına “Şeyh Said İsyanı” dedikleri ortam bulunmaz fırsattı.. Önce sıkıyönetim ilan edildi. Sonra Fethi Bey devrildi. Takrir-i Sükun kanunu meclisten geçirildi.. İstiklâl Mahkemeleri kuruldu.. Başını kaldıranın başı ezildi.. Tek muhalefet partisi kapatıldı. Dizginler yeniden ele alındı.. İşte ondan sonra patronun kim olduğunu göstermek gerekti.. 1926’da Sarayburnu’nda yapılan o ilk Atatürk heykelinin esbab-ı mucizesi budur işte.. Takrir-i Sükun günlerinin liderini dosta düşmana ilan etmektir amaç.. Sarayburnu’ndan bir yıl sonra Konya, ardından Ankara Ulus Meydanı, 1928’deTaksim, 1932’de Konak Meydanı’ndaki heykellerle verildi mesajlar.. Heykellerin altına “beni görmek demek yüzümü görmek demek değildir” yazıldı.. Zira heykeli görmek zaten ziyadesiyle yetiyordu.. Dahası bu heykelleri korumak için 31 Temmuz 1951’de 5816 Sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun yürürlüğe girdi.
GÜLSÜM İNEK VAKASI
Sanıyorsunuz ki bu işler, o yılların işleri.. Daha 2009’da Malatya’da sahibinin elinden kaçan “Gülsüm İnek”, bir okulun bahçesine girip Atatürk heykelini devirme küstahlığında bulunmuştu biliyorsunuz.. Sonra ne oldu peki? Bakanlık tarafından konunun araştırılması için müfettiş görevlendirildi. Bütün köyün ifadesi alındı.. Gülsüm İnek başka bir köye sürgün edildi.. Şaka gibi değil mi?.. Deneyin bakın bakalım ne olacak.. kasten de değil.. kazara bir Atatürk heykeline çarpın ve devirin.. bakın nasıl kararıyor hayatınız..
BARIŞ İSTEMEYENLERİ GÖRDÜK
Uzun sözün kısası.. 80 yıldır yapılması gereken şey yapılmış.. “Ne Mutlu Türküm Diyene” ırkçı sözü kaldırılıp yerine, yine aynı kişiye ait olduğunu zannettiğimiz daha insancıl “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü yerleştirilmiş.. bununla gurur duyacağımıza, bu kadar öfkeyi anlayabilmek mümkün değil.. Yurtta da cihanda da sulh istemeyenleri görmemiz bakımından turnusol kağıdı işlevi gören bu hareket nedeniyle Batman’daki iradeyi tebrik ediyorum.. Kalın sağlıcakla.