Cemal Nar

Cemal Nar

İslam’da Toplumsal Zemin

İslam’da Toplumsal Zemin

Önceki yazımızda “Bu yüzden İslam’ın insan ilişkilerini yakından tanımak gerekir” demiştik. Bu tanımayı iki kısımda incelemek faydalı olabilir: Müslümanların kendi aralarında birbirlerine olan ilişkileri. Müslümanların gayr-i müslim olanlarla olan ilişkileri.

 

İslam’da toplumsal zemin, imana dayalı kardeşlik, düzen ve barıştır. Müslümanların kendi aralarında ilişkilerini düzenleyen temel kavram “kardeşlik”tir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’in çeşitli ayetlerinde Müslümanların kardeş olduğunu duyurmuş, bunu yaşatmak ve korumak için bazı emirler ve yasaklar koymuş, vazifeler vermiş, tavsiye ve yönlendirmelerde, özendirmelerde bulunmuştur. Bu açıdan sadece “Hucurat Suresi” ayetlerini incelemek dahi yeterlidir. İşte size oradan birkaç ayet:

 

 “Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allaha karşı gelmekten sakının ki Onun merhametine nail olasınız.” (Hucurat 10.) 

 

Bu ayet, ırkı, rengi, dili ve coğrafyası ne olursa olsun, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, “müminleri kardeş olarak” ilan etmektedir. Aralarında bir kavga veya ayrılık olursa, araya girip adalet üzere ıslah etmek de farz kılınmıştır. Seyirci kalmak yasaklanmış, yoksa Allah Teâlâ’nın  rahmetinden mahrum kalmakla tehdit edilmişlerdir.

 

Ashaptan Cerir b. Abdullah, Hz. Peygamberin, kendisinden şu üç şeyi yapmak üzere biat istediğini bildirir: "Namaz, zekât ve bütün müslümanların hayrını isteme, yani  nasihat." "Müslümana kötü söylemek fasıklık, onunla savaşmak küfürdür" (hadis-i şerif). "Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu desteğinden mahrum bırakmaz. Bir kimse için müslüman kardeşini hakir görmek kadar büyük bir kötülük yoktur." (hadis-i şerif)

 

 “Ey iman edenler, herhangi bir fasık (çizginin dışına çıkmış biri) size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat 6.) 

 

Peygamberimiz Velid İbn Ukbe adlı sahabîyi Beni Mustalık kabilesine zekât toplamak için gönderdi. Velid'in onlarla daha önce bir hesabı olduğundan, onların kendi aleyhinde oldukları intibaına kapılıp zekât vermediklerini söyledi. Hz. Peygamber ordu toplayıp üzerlerine hücum edeceği sırada tesbitin asılsız olduğu kendisine bildirildi. Bu ayet bunun üzerine nazil oldu. Fakihler her haberin değil, ama “nebe” tarzında “önemli” haberlerin tahkik edilmesini şart görürler.

 

“İyi düşünün ki Allahın Resûlü sizin aranızda bulunmaktadır. Şayet o birçok işte size uysaydı, haliniz yaman olurdu. Ama Allah size imanı sevdirdi ve onu kalblerinizde güzelleştirdi; inkârdan, fasıklıktan ve isyandan ise sizi iğrendirdi. İşte Allahtan bir lütuf ve nimet olarak doğru yolda yürüyenler onlardır. Allah her şeyi hakkiyle bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.”( Hucurat 7-8.)

 

Bu ifadeden anlaşıldığına göre müminlerin tümü bu hataya düşmemiş, sadece azınlıkta olan bazı kimseler bunu ileri sürmüşlerdir. "Şayet o size uysaydı (..)" hitabı, bütün sahabeye değil, Beni Mustalık üzerine asker göndermeyi öneren sahabileredir. "Ama Allah size imanı sevdirdi" hitabı geneldir. Bu ayet, görüşlerinde ısrar eden sahabilerin imandan çıktıklarını değil, hata yaptıklarını gösterir. Allah Teala hata yapanları şöyle uyarmaktadır: "İmanın gereği, diğer sahabe gibi Peygambere güvenip onun görüşüne tabi olmaktır."

 

“ Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşursa, onların aralarını bulun. Buna rağmen biri öbürüne saldırırsa, bu saldıran tarafla, Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de vuruşun. Döndüğü takdirde aralarını hakkaniyetle düzeltin ve hep âdil olun, çünkü Allah âdil davrananları sever.” (Hucurat 9.)

 

 “ Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin, ne mâlum, belki alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır.  Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler.  Belki de alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır.   Birbirinizi, daha doğrusu kendilerinizi karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. İman ettikten sonra insanın adının kötüye çıkması, fasık damgası yemesi ne fena bir şeydir!  Kim tevbe etmezse işte onlar tam zalim kimselerdir.

Ey iman edenler! zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır.  Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin.  Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı?  İşte bundan hemen tiksindiniz. Öyleyse Allahın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah Tevvabdır, Rahîmdir: tevbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur” (Hucurat 11-12.)

 

Zannın çeşitleri vardır. Hüsnüzan kısmı makbul olup müminin Allah, Resûlü, müminler ve aksine sebep olmadıkça bütün insanlar hakkında beslemesi gerekir. Bazen başka çare kalmayınca zanna dayanarak hüküm verme ihtiyacı olur. Günah olan kısım ise, insanlar hakkında haksız yere suizan besleyip onlar hakkında iyi tarafa değil de kötü tarafa yorumlar yapmaktır.

 

Tecessüs, insanların gizli hallerini araştırmak, keza onların gıybetini yapmak da bu ayetle şiddetle yasaklanmıştır. Gizli halleri araştırmak fertlere olduğu gibi devlet yetkililerine de haramdır. "İdareci halkın mahrem ve gizli hallerini araştırırsa onların ahlâkını ve düzenlerini bozar." (hadis-i şerif)

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık.  Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık.  Şunu unutmayın ki Allahın nazarında en değerli, en üstün olanınız, içinizden takvada (Allahı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır.   Muhakkak ki Allah herşeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkiyle haberdardır.” (Hucurat 13.)

 

Bu ayet de ırkçılık, asabiyet, tarafgirlik, soy sop davası, yersiz atalarla övünme, kendisini üstün, başkalarını küçük görme gibi insanları kin ve nefrete sürükleyen, kavgaya götüren kötü huy ve davranışları yasaklamıştır.

 

Kur’an-ı Kerîm insanların can, mal, aile, akıl, inanç ve düşünce özgürlüğü gibi temel haklarını koruyan ayetlerini buraya yazmayı zait görüyor, hatırlatıp geçiyoruz.

 

Müslümanların gayr-i müslim olanlarla olan ilişkilerine gelince, yine onun da temelinde insan hakları vardır. İslam bütün insanların haklarını korumuştur. Bunun ötesinde Müslümanlar kendileri ve dinleriyle savaşan kafirlerle asla dostluk kuramazlar. Onlardan en yakınları bile olsa teberri ederek uzaklaşırlar. Kendileriyle savaşmayan, barışı koruyanlara karşı ise adil ve erdemli olurlar. Onlara iyilik ve ikram etmek, iyi ilişkiler kurmak, hem din ve tebliğ adına, hem de toplumsal barış ve huzurun korunması adına teşvik edilmiştir.

 

Biz bu konuları değişik kitaplarımızda geniş olarak işlediğimizden bu kadarcık bir hatırlatma ile yetinelim. Bunlar elbette hiç bilinmeyen konular değildir. Az bilinen, yanlış bilinen ve bu yüzden ihmal edilen, uygulanmayan konulardır.

 

Tam bilinseydi Türk Kürd’ü, Kürt Türk’ü aşağılar mıydı? Türk, Kürt, Arap, Acem birbirinden nefret eder miydi? Dünya birleşirken bu “ulusçuluk” ve “ulus devlet” akılsızlığı hala sürer miydi?

 

Seksen küsür yıldır bu cahili ve tağutî sistem, bizi İslam Medeniyetinden alıp Batı Medeniyetine zorla dahil etti. Materyalizm, pozitivizm, laisizm din gibi öğretilip asıl din yasaklandı. Şimdi ahali afyon yutmuş gibi sallanıp duruyor ve küfür ilke ve ideolojilere savruluyor.

 

Biz bu gidişe ömrümüz oldukça karşı çıkacak, hep İslam’a davet edecek, şuurlu düşmanların ve şuursuz Müslümanların iftira ve kınamalarından korkmadan ve etkilenmeden, davet ve tebliğimize devam edeceğiz inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi