Aramak
Gözlerini bizim bilmediğimiz noktaya dikmiş olarak o noktaya yönelmiş, yürüyor.
Dersin ki, aradığı o gözünü diktiği yerdedir. Yıllardır aradığı o şey, o nerdeyse bir aşk haline gelmiş olan o aranan şey ordadır, orda durmaktadır. Gözünü oradan bir an ayırsa, orada asılı duran o şey yere düşecektir.
Hüma kuşu.. o efsanevi hayvancık.. yumurtasını göğün boşluğunda bir yere bırakır.. yumurtanın olduğu yerde kuluçkaya yatacaktır.
Ne ki, hüma kuşunun kuluçkaya yatması öteki kuşlarınkine benzemez. Aslında onun yumurtlaması da ötekilerinkinden başkadır. Ondan başka hiçbir kuş yumurtasını göğün boşluğuna bırakmaz. Bilakis, öteki kuşlar yumurtlamadan önce kuluçkaya yatacağı yeri hazırlarlar. Yumurtanın güvenli bir yerde bulunması gerekir. Yumurtaların yılandan, sıçandan sakınılması gerekir. Değilse, kuşun soyunu sürdüreceği o paha biçilmez değerdeki yumurta başkasına kolayca yem olur. Anne kuş, kimizaman baba kuşla birlikte yumurtanın yerleştirileceği yuvanın yerini araştırarak belirlerler. Arkasından kendilerinden başka kimsenin ulaşamayacağı yere özenle seçtikleri çöplerden özene bezene yuvalarını kurarlar. Bundan sonrası yumurtaların üstünde sabırla yatmaya kalmıştır. Ana kuş arada bir kuluçkadan uzaklaşsa bile baba kuş kuluçkayı soğumaya bırakmaz. Böyle böyle yumurtanın tava geldiği dem oluşur. Minik kuş yumurtayı minicik gagasıyla delip öteki kuşların soluduğu âleme başını uzatır.
Ama hüma kuşu? Hayır, o, öteki kuşlara benzemez. Onun yumurtlayacağı yuva göğün boşluk yerinde durur. O, yumurtasını gövdesiyle değil, gözleriyle ısıtır. Civciv yumurtadan çıkıncaya değin ana kuşun gözünü yumurtadan ayırmaması gerekir. Göz yumurtadan ayrıldığı anda yumurta göğün karanlık boşluğuna yuvarlanır. Ve ana kuşun onu bir daha yakalamasının imkânı kalmaz.
İşte, delikanlının gözü, aradığı şeyi gözünü diktiği yerde bulmuşçasına o noktaya dikili olarak duruyor. Aynen hüma kuşu gibi: dikkatinin toplamı o noktaya yoğunlaşmış haldedir. Gözünü o noktadan bir an ayırsa av (yoksa sevgili mi?) bir daha bulunamamacasına meçhulün boşluğuna yuvarlanıp gidecek ve o avın bir daha yakalanması imkânsıza düşecektir.
Bu yüzden çevresini görmüyor. Bu yüzden arkasından gelenlere bakmıyor. Kalabalık caddenin güzergâhında neler olup bittiğinin farkında değil. Oysa gerçek âlemin görüngüsünde sevgilisi onun bir parmak gerisinde yürüyor. Başını birazcık çevirse onu görecek. Onunla kucaklaşabilecek.
Ne ki, aşk böyle bir şeydir: kişinin burnunun dibinde durur, fakat onun gözü aşkın kendisinden başka her şeye kördür. Sevgiliye bile.. o, kendi yaradılışının onu yönelttiği doğrultuya doğru yürümekle yükümlüdür. Elinden gelen yalnızca budur. O da zaten yalnızca bunu yapmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.