Libya’dan Türkiye’ye
Türkiye içinde ve dışında kamuoyunun gündemini meşgul eden önemli gelişmeler yaşanıyor. Ancak bizim 29 Mart Cuma sabahı başlayıp 1 Nisan Pazartesi akşamı sona eren oldukça verimli ve faydalı bir seyahatimiz oldu. Seyahat süresince birçok görüşme gerçekleştirdik. Bu verimli ve faydalı seyahatimize dair müşahede ve tespitlerimizi okuyucularımıza da aktarmakta yarar görüyorum. O yüzden bu haftaki yazılarımızı Libya konusuna tahsis edeceğiz inşallah.
Libya’nın önemli bir değişim sürecinde olması ve bu süreçte doğal olarak muhtelif zorlukları göğüslemesi sebebiyle sadece Yeni Akit’te yayınlanacak yazılarımızla kalmayıp daha geniş çerçevede ele alabileceğimiz programlarımızdan da bu vesileyle istifade etmeye çalışacağız inşallah. Benim açımdan son derece verimli geçen ve oldukça değerli katılımcıların yer aldığı “Ulustan Ümmete” gezi programını organize eden sayın Hamza Türkmen başta olmak üzere hizmeti geçen herkese şükranlarımı arz ediyorum.
Gezi Hilal Tv’de haftalık olarak ve Perşembe akşamları 22.00’de yayınlanan “Ulustan Ümmete” programının pratiğe yansıtılması niteliği taşıdığından bu akşam yayınlanacak programın konusu da Libya olacak ve inşallah ben de katılacağım. Yeniden yapılanma süreci içindeki Libya’dan ilginizi çekeceğini düşündüğüm görüntülerin de sunulacağı programdan Libya’yla ilgili faydalı bilgiler alacağınızı umuyor ve izlemenizi tavsiye ediyorum. Ayrıca Özel FM’de Cuma 19.30’da haftalık olarak yayınlanan Dünya Döndükçe programımızın bu hafta önemli bir kısmını inşallah Libya konusuna ayıracağız. Bu programın ses kayıtlarını kişisel web sitemizden de (ww.vahdet.info.tr) dinlemeniz veya çekmeniz mümkündür.
Bugün İslam ümmetinin gücünün kırılmasında ve emperyalizmin baskılarına karşı zayıf kalmasında ulusal sınırlarla bölünmesinin birinci etken olduğu gerçeği artık bütün çıplaklığıyla ortadadır. Dolayısıyla ümmet bütünlüğüne ve güç birliğine ulaşma aşamalarında bu sınırları aşmak büyük önem taşıyor.
Bugün her ne kadar bilgilenme konusunda imkânlar son derece gelişmiş ve dünya küçülmüş gibi görünse de olanları yerinde incelemek ve yakından görmek, bizzat yaşayanların dilinden duymak özel fayda sağlamakta, medya imkânlarını kafaları yanıltma ve zihin bulandırma aracı olarak kullanmak için çaba sarf edenlere karşı bir ihtiyat aracı niteliği taşımaktadır.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de; “De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonları nasıl olmuş bir bakın!” (Neml, 27/69) diye buyuruyor. Libya’da 42 yıla yakın bir süre saltanat süren ve bu süre içinde halka zulümde herhangi bir sınır tanımayan Kaddafi’nin sonunu ve bugün ne derece kötü bir imajla anıldığını görünce tarihte yaşamış benzer suçluların başına gelenleri daha iyi okuyor ve anlayabiliyorsunuz.
Kaddafi, ülkeye hükmettiği dönemlerde kendini tam anlamıyla bir tağut haline getirmiş. Çünkü toplumda kendi düşüncelerinden ve dayattığı ilkelerden başka hiçbir düşünceye ve anlayış biçimine yaşama hakkı tanımamış. Farklı düşünenlere suçlu muamelesi yapmış. Topluma adeta bir kutsal kitap gibi dayattığı “Yeşil Kitap” temelli tek tip siyasal düzen ve anlayış biçimini hâkim kılmış. Bunun dışında herhangi bir siyasal anlayışa yaşama hakkı tanımadığından siyasal veya sivil örgütlenmelere fırsat vermemiş.
Farklı düşünüp de bu düşüncelerini topluma tanıtmaya çalışanlar, diktatörün dayattığı siyasal sisteme ve ideolojiye itiraz edenler kendilerini cezaevinde bulmuşlar. O yüzden görüştüklerimizin çoğu hayatlarının en aktif dönemlerini Ebu Selim Cezaevi’nde geçirmişti. Birçoğu bu cezaevinde en az on beş yıl kalmış kişilerdi. Yeni yönetim Kaddafi diktasının siyasi muhaliflerine nasıl bir muamelede bulunduğunun görülmesi için siyasi mahkûmlara tahsis edilen bu cezaevini ziyarete açık tutuyor.
Kaddafi’nin son döneminde uluslararası kuruluşların müdahaleleri ile şartlarının bayağı iyileştirildiği söylenen bu cezaevinin mevcut halinin bile duvarlarından ve geriye kalan işkence aletlerinden diktatörün çirkin yüzünü ve kimliğini okuyabiliyorsunuz. İşkenceyle öldürülenlerin fotoğraflarının asıldığı duvarlar size zalim Kaddafi döneminde “siyasi muhalif” olmanın ne anlama geldiğini anlatıyor. Baas diktasıyla aynı kategoriye giren Kaddafi rejiminin Ebu Selim Cezaevi’ni anınca ilk akla gelen 1996 katliamından ayrıca söz etmek gerektiğini düşünüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.