Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Tenkit mi, mihenge vurmak mı?

Tenkit mi, mihenge vurmak mı?

Zihnimizi meşgul eden hususlardan birisi de, İhlâs Risalesi’nin 2. düsturunda "kardeşleri tenkid"in yasaklanmasıdır. Peki bu takdirde, yanlışlar nasıl düzeltilecektir?

Bunun yolu tenkit değil, mihenge vurmaktır. Tenkit ne, mihenk nedir? Tenkit; “Bilmiyor, anlamıyor, bilgisiz, bu işten anlamaz, hep yanlış yapıyor, hangi işi düzgün ki, şimdiye kadar ne yaptı ki… vs. vs.” şeklinde bir yaklaşımdır. Bu tutum menfîdir, tahripkârdır. Halbuki, “Birbirinin noksanını ikmal eder (tamamlar), kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır." (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, ss. 164-165.)
Mihenk ise, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye ile tartmaktır: "Aziz kardeşim, senin şu fiilin, şu sözün, şu davranışın, şu uygulaman acaba Kur’ân ve Sünnet'e uyuyor mu? Bu mesele Risale-i Nur’da şöyle değil mi?" gibi bir üslûp.
Şimdi Bediüzzaman’ın dünya çapındaki mihenk ölçüsüne bir bakalım:
"Hiçbir müfsid (bozguncu) ben müfsidim demez. Daima sûret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz." (Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 49.)
Ne olursa olsun, doğruyu, gerçeği--üslûbunca--ortaya koymalı, münkeri men etmeli. Zirâ, "hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir... Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa da hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız." (Nursî, age, 49)
"Nasıl anlayacağız? Biz câhiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklit ederiz.
"Çendan cahilsiniz, fakat âkılsınız [akıllısınız]. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, zekâvetiyle bana hile edebilir. Demek cehliniz özür değil... İşte, müştebih ağaçları gösteren semereleridir. Öyleyse, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız." (Nursî, age, s. 50.)
Mihengin de âleti akıldır. Ama, akıl da kalbin emrinde olmalıdır. Zira, kalp, duyguların kumandanıdır. “Akleden kalp” Kur’ân’ın tabiridir. (Hac Sûresi, 46.)
Eğer eleştiri ve mihenk meselelerini bu perspektiften ele alıp hakkıyla ifâ etseydik, yani ifrat veya tefrite düşmeseydik; ilimde, fikirde, hatta teknikte çok daha büyük merhaleler kat edecek, daha çok ve büyük kabiliyetlerin inkişâfına zemin hazırlamayacak mıydık?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Ali Ferşadoğlu Arşivi