“Hz. Muhammed’siz (s.a.v) Kutlu Doğum”a Cevap 6
“Hz. Muhammed’siz (s.a.v) Kutlu Doğum” başlığı altında beş yazı yazmış, ikinci yayınlandıktan sonra Antalya iline “Kutlu Doğum Konferansları” için sefere çıkmıştım. Doğrusu gittiğim yerlerde yazıya tepkileri araştıramadım, yorumları okuyamadım. Ancak Pazartesi posta kutumu açtığımda bir sürprizle karşılaştım. Maillerim arasında “Reşit Haylamaz” ismini gördüm. Sevindim.
Hatırlarsanız son yazımızda şunlar vardı: “Bunları bilgisayarda yazarken başımı kaldırdığımda Sayın Haylamaz’ın karşımdaki hayali gitmişti. Acaba yorumumu beğendi ve “diyecek başka bir şey kalmadı” dedi de mi gitti, yoksa yazdıklarımı beğenmedi ve bozuldu da mı gitti? Bilmiyorum. Mail adresimi biliyor. ([email protected]) İki kelimeyle açıklık getirse sevinirim doğrusu.”
Bana yazmasını istemiştim, ama meşgul bir insan olduğunu bildiğimden, yazmazsa da mazur görüp hoşgörü ile karşılayacaktım. Oysa o, sağolsun, burada bir yazı olacak kadar uzun bir cevap yazmıştı. Bu arada birçok meraklı okuyucumuz da, “hocam bir cevap geldi mi?” diye bunu sormuştu. İşte o mektubu, hem sevincimi paylaşmak, hem merakları gidermek, hem de ilme katkı sunmak amacıyla, bir harfine bile dokunmadan aynen aktarıyorum:
muhterem hocam,
öncelikle bir müslümana yakışır şekilde insaflı duruşunuz için teşekkür ederim. bahsini ettiğiniz kitabı bir gazete promosyon olarak verdiği günden bu yana bir grup arkadaşımızın çıkarmak istediği gürültünün tarafı olmayı arzu etmediğim için kimin ne dediğini hiç takip etmedim. maksadım, içimde bir müslümana karşı herhangi bir iğbirar olmasına fırsat vermemekti. sizin zahmet edip yazdığınız yazıyı da bir arkadaşım mail olarak gönderdi ve öylece okudum. ve şu anda ben, birilerinin kabul etmediğimi söyledikleri "Peygamber"in, Efendimiz'in köyü, Medine yolundayım. aslında niyetim hep O'nun yolunda olmak; hemen her gün ülkemizin bir köşesinde veya farklı bir ülkede birkaç programda Allah Resûlü'nü anlatmaya çalışıyorum ve bu gayretlerimde O'nu hoşnut etmek için her daim muhasebemi yapmaya çalıştığım kanaatindeyim.
söz konusu kitabı bugüne kadar 2 milyondan fazla insan okudu; samimiyetle okuyan iki kişinin o arkadaşlarımız gibi anladığı kanaatinde değilim.
efendimiz'i anlatan bir kitabın veya bu kitabın yazarının, Allah Resûlü'nü inkar etmesi düşünülemez! ayrıca ben, Kur'ân'ın risaletini tasdik ettiği herhangi bir peygamberi bile inkar edenin "kafir" olacağını bilen bir insanım. beni "sapık" hatta "kafir" ilan eden insanların, bir kere bile maksadımı sormamaları, zaten başlı başına bir garabet! üstelik öyle olmayan bir insana bu sıfatları yakıştıranların sonucunun ne olduğunu bize Efendimiz net anlatmışken!
aslında arkadaşlarımız, ben ve benim gibi hayatını muhammedün resulullah hakikatine vakfetmiş insanlara kızgınlıklarıyla hareket ederken neleri ihlal ettiklerinin farkında değiller. keşke, tepkisel tavırlarımızı ve dar alana sıkışmış ruh halimizle köpüren hissiyatımızı bir kenara bırakarak mü'mince konuşabilsek!
o cümleyi ilk cımbızlayan kişileri biliyorum. bunların ne niyetle ve kimlerle birlikte meseleyi köpürttüklerini de! ilk haberim olduğunda baktım; ancak söylenilenleri görünce aynı muhtevayı on farklı cümle ile de değiştirsem sonucun değişmeyeceğini fark ettim ve dokunmadım. ayrıca bunu söylemek ne kadar doğru olur bilmem ama o kitabı yazarken her sayfasında bir damla gözyaşının buharlaştığını söyleyebilirim. hatta geldiğim yer itibariyle gözüme ilişen tashihleri bile değiştirmedim. kitaba olan ilgiyi de bir yönüyle buna bağlıyorum!
bu sürecin içinde beni arayan samimi birkaç kişi oldu; ses tonlarında kin ve nefret yoktu ve tamirin şefkat tonu hakimdi ve onları ciddi ciddi dinledim ve üzerinde fırtınalar koparılan o cümleyi değiştirerek daha farklı bir kalıpla yeniden yazdım. kitabın genelinde hiç dipnot olmamasına rağmen sadece oraya dipnot koydum. ayrıca konuyla ilgili akademik formatta bir makale hazırlıyorum ve hakemli bir dergide yayınlatmayı planlıyorum. sözü edilen hadisler, Allah Resûlü'nün beyanlarıdır ve sahihtir. hatta bir yerde bu beyanlar Cebrail'in, bir yerde de bizzat Cenab-ı Hakk'ın beyanları, yani kudsi hadis olarak geçmektedir. ehl-i sünnet ulemasının ittifak ettiği bu sıhhate öteden beri karşı çıkanlar Hariciler, Mu'tezile ve Şia'nın bazı ekolleridir. zaten adamlar, Hazreti Osman ve Hazreti Ali gibi Cennet'le müjdelenmiş İslam'ın iki halifesine bile küfür isnad ediyorlar. Hazreti Ali'yi şehid ederken ibn-i mülcem, "Hüküm Allah'ındar ey Ali!" diye bağırıyor! ortak yön, üretilen şablona uymayan herkesi Cehennem'e tıkma mantığı. huneyn sonrasında Resûlullah'ı sorgulayan Zü'l-Huvaysıra'nın mantığıyla da paralellik arz ediyor!
halbuki Bediüzzaman Hazretleri'nin dediği gibi adem-i kabul başka kabul-ü adem daha başkadır. "Muhammedün Resûlullah"ı inkar eden insanın, Cennet yüzü göremeyeceği açıktır. bunun en belirgin örneği Ebu Talib'dir; onca iyiliğine rağmen sonuç ortadadır. "lâ ilâhe illallah diyen Cennet'e girer" demekten maksat da zaten bu değildir. sizin de değindiğiniz ve bu çizgide söylenebilecek daha başka anlamlar kastedilmektedir. hazırlamaya çalıştığım makalede, burada neyin kastedilip neyin kastedilmediğini derlemeye çalışıyorum.
ayrıca şayet Efendimiz mi'racdan dönmemiş olsaydı, başta saadet asrındaki binlerce sahabe olmak üzere günümüze kadar milyonlarca insan Cennet'e gidemezdi! zira mi'racın gerçekleştiği dönemdeki müslüman sayısı, birkaç yüzü geçmeyecek sayıdaydı. ne hicret olurdu ne de dini omuzunda bayraklaştırıp başka ülkelere taşıyan Ensâr!
üzülerek belirtmeliyim ki çok rahat konuşuyoruz; ezbere konuştuğumuz kadar ezber yapsaydık, hepimiz hafız olurduk!
haklı olarak bana, "bugüne neden cevap vermediniz?" de diyebilirsiniz; bunun sebebi, yüz defa da cevap verseniz hissiyatlarıyla hareket eden ve muhakemelerini duygularının kontrolüne verenler nezdinde bunun herhangi bir tesirinin olmayacağının açık olmasıdır. arkadaşlarımızın genel duruşlarına bakınca kararımdaki isabeti bir kez daha okuyorum. keşke, dünyaya Allah Resûlü'nün getirdiği güzellikleri taşımanın ötesinde hedefi olmayan insanları arkadan hançerleyeceklerine kendileri de yollara düşse ve hiç duymayan insanlara Efendimiz'i anlatsalar! kıymetli vakitlerini mü'minleri hırpalamak için değil de daha kıymetli alanlarda değerlendirseler!
ayrıca şunu da söyleyeyim; Hz. Âdem'in silah çeken çocuğu olmayı asla istemedim ve istemiyorum! gerilim isteyenlere bu fırsatı vermeyi düşünmedim ve düşünmeyeceğim!
Ebu Cehil'in kardeşleri, annesi, oğlu ve kızı bile günü geldiğinde hakikatı anlamışsa, bugün böyle davranan kardeşlerimizin de bir gün fark edeceklerini düşünüyorum! inşaallah kendimi, o gün de Efendimiz'in o günkü duruşunu sergileyebilmek için iknaya hazırlıyorum; "lâ tesrîbe aleykümü'l-yevm!"
idral ettikleri samimi insanların hesabını tabii ki bilemem!
hürmetlerimle...” (19.04.2013)
Bu yılki kutlu doğum münasebetiyle Efendimiz (sas) bir kere daha gündeme geldi, iman, itaat, sevgi ve saygı duyguları tazelendi, bu altı dizilik yazı ile Fetih Suresinin son ayeti olan “Muhammedün Resulullah” hakikati bir daha gönüllere kazındı. Bunlar mutlak kazançlarımızdır.
Bunlara ilaveten inşallah bazı yanlış anlamalar ve anlaşılmalar gitmiş, yerine muhabbet ve kardeşlik duyguları gelmiştir. Bu da özellikle bugünlerde çok muhtaç olduğumuz bir kazanımdır.