Faruk Köse

Faruk Köse

Milli içkimiz zehirdir!

Milli içkimiz zehirdir!

Durduk yerde, olmadık konulardan tartışma çıkarıp, kendi açtığımız tartışmanın içinde kendimizi boğmada üstümüze yok.

Genetiğimizde mi vardır nedir, ama yok yere öyle konulara dalıyoruz ve başımıza öyle belalar sarıyoruz ki, çözebilene aşkolsun! Sonra hep beraber, kendi başımıza sardığımız belayı savıp işin içinden çıkmaya çalışıyoruz.
Peki, çıkabiliyor muyuz? Hayır!...
Şimdi de “milli içkimiz nedir?” tartışması başladı.
Başbakan, Yeşilay Cemiyeti’nce düzenlenen “Global Alkol Politikaları Sempozyumu”nun açılışında alkol teşvikini eleştirip, “bira milli içki olarak halka sunulmuştur, halbuki bizim milli içkimiz ayrandır” dedi diye bütün dertlerimizi unuttuk, “milli içki” tartışmasına başladık.
Başbakan “ayrandır” dedi. Akşamcılar karşı çıkıp “rakıdır” dediler. Türk Patent Enstitüsü 2009’da “rakı”yı “milli içki” olarak tescillemiş bile. Milli içki olarak “çay” diyenler, “bira” diyenler oldu. Bir de öğrendik ki, M. Kemal, “Hardaliye”yi “milli içki” ilan etmek istemiş. Kimine göre milli içki “kımız.” Tüketim rakamlarına bakarsanız, “kola”...
İlginç olan, tartışmanın “Laik-Antilaik” cenahlarında “rakı-ayran” atışmasına dönüşmesi. Niye böyle oldu? Çünkü Cumhuriyet kurulduktan sonra alkollü içkileri rejimin teminatı haline getirdiler; alkollü içki kullanımını “Laiklik”in ya da “Kemalist sistem”in simgeleri arasına aldılar ve “dindar kesim”den ayırt edici özellik saydılar. Hal böyle olunca, tartışma böyle acaip bir atışmaya dönüşüverdi.
Neyse... Başbakan’ın, “Laikçiliğin ve rejimin simgesi haline gelen alkollü içki tüketimi”ne karşı çıkması hoşuma gitti. Başbakan bunu benim niyetimle yapmasa dahi, gençliği zehirleyen, aklı örterek insanları müptezel hale getiren alkollü içkiye karşı bir söylemin Başbakan tarafından seslendirilmesi de elbette çok manidar ve önemli. Bu nedenle, karşı çıkmak mümkün değil. Bunun politik tarafgirlikle de bir alâkası yok, olmamalı.
Ama politik tarafgirlik, doğrulara bile karşı çıkmayı gerektiriyormuş meğer. Nitekim Bahçeli, Başbakan’ın “ayran milli içkimizdir” sözlerine, “ayran içki değil içecektir” diye karşı çıktı. Sanki “içki”, “içecek” demek değilmiş gibi... Hatta bir CHP Milletvekili, Başbakan’ın cevaplaması istemiyle TBMM Başkanlığına soru önergesi bile verip, “ülkemizin milli içkisi ayran mıdır, yoksa rakı mıdır?” diye sordu.
Yani anlayacağınız, her kesime göre bir “milli içki” var. Ancak asıl soru sorulmuyor: İllâ da milli içkimiz olmak zorunda mı?
Aynı şekilde diğer ürünlerin de “milli”si olacak mı? Düşünsenize, “milli yemek”, “milli ekmek” vs. olduğunu. Bu iş inada binerse, maçlarda “milli küfür”, karakolda “milli dayak”, mahkemede “milli ceza”, idarede “milli eziyet”, uluslararası ilişkilerde “milli politikacı” gibi versiyonları da üretilebilir. Sahi, hangi asker “milli”dir? Mesela ABD-NATO için Kore’de, Afganistan’da vs. savaşanlar mı, bugünlerde barış çubuğu tüttürdüğümüz PKK ile mücadele edenler mi? Milletinin kimlik ve kişilik değerleriyle, inanç ve gelenekleriyle uyum içinde olan asker mi, yoksa milleti güdülecek kaz sürüsü gibi gören, millete ait değerleri “Laik-Kemalist ideolojinin kampanası”nda ezen asker mi “milli”dir?
Baksanıza, “T.C.” tabelalarının bile indirildiği bir zeminde, Başbakan’ın, alkollü içkilere karşı haklı olarak sarfettiği ve bize özgü bir içecek olan “ayran”ı misal verdiği cümlesi nerelere çekilebiliyor.
Ben onu bunu-bilmem, ama şunu bilirim; eğer içeceksen, su içeceksin! Müslüman atalarımız “su gibi aziz ol” demişler. Bütün insanlığın ortak içeceği... Vücudumuzun yüzde 70 küsürü de su değil mi?
Neyse, bu iş daha çok su götürür. Ancak, laf aramızda, bana göre milli içkimiz “zehir”dir. Uyuşturucu bir zehir işte. Baldıran zehiri meselâ. İspatlayayım mı? Bakın da görün...
Osmanlı Devleti üç kıtaya kök salmışken, kala kala bir Anadolu yarımadasına sıkıştık kaldık. Eğer zehir içmemiş olsaydık, bu büyük kaybın asıcına nasıl dayanabilirdik?
Hilafet’imiz gitti, zehir içmiş olduk.
Kur’an hükümleri terkedildi, zehir içmiş olduk.
İslam hayattan, iman gönülden uzaklaştırıldı, zehir içmiş olduk.
Kültür ve geleneklerimiz târumâr edilerek toplumsal yapımız bozuldu, zehir içmiş olduk.
Söyleyin şimdi, bunca eziyete, zulme, sıkıntıya, haksızlığa, ezilmişliğe, geri kalmışlığa, baskıya-tahakküme, bölünüp parçalanmaya, kimlik ve kişilik değerlerini kaybetmeye, din ve imandan uzaklaşmaya, adam yerine konulmamaya, adaletin hukuk kurallarıyla iptal ve imha edilmesine rağmen, hâlâ bir şekilde ayakta kalabilmişsek, bunu nasıl başardık dersiniz?
Duyularımızı ve duyarlılıklarımızı dumura uğratan bir zehirle olmasın sakın!
“Milli içkimiz nedir” mi?
Zehirdir, zehir; “milli zehir”...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Faruk Köse Arşivi