Yine mi El Kaide!
Reyhanlı katliamının katillerini birileri El Kaide’ye yıkmak istediyse de tutmadı.
Her olay sonrası bu tip şaşırtmacalar yapılır.
Bir gazeteci İçişleri Bakanı Muammer Güler’e El Kaide’yi sıcağı sıcağına yöneltince haklı olarak sayın Bakan sinirlendi. Çünkü soruyu soran biliyordu ki bu bir hedef şaşırtmaca sorusudur.
10 yıl öncesinin de yöntemleri hep aynı.
O yıllar Uğur Mumcu gibilerini katledenlerin gösterdikleri ilk adres hep İran olurdu.
“Ordu göreve, mollalar İran’a.”
Şimdi de El Kaide...
El Kaide her olayda günah keçisi...
Bu örgüt özellikle Afganistan’da ABD işgaline karşı direndiğinden sıkışan destek almak için hemen El Kaide suçlamasına yapışıyor. Nitekim son zamanlarda Kaddafi de El Kaide’yi suçluyordu ama olmadı. Zaman zaman vurgu yapmışımdır, El Kaide’nin Türkiye ile alıp vereceği yok.
Bu tip toplu katliamlar dış merkezlerde kotarılarak para sıkıntısı çeken örgütlere ihale edilir.
Terör baronları orada, eylemler burada.
Reyhanlı’daki patlamaları Suriye istihbaratı olan El Muhaberat bilinen yöntemleri kullanarak para karşılığı yaptırdığından şüpheniz olmasın.
Şu anda Suriye örgüt kaynıyor.
Kandil de oraya taşındığına göre önümüzdeki günler sıkıntılı geçeceğe benziyor.
İçişleri Bakanı Muammer Güler de El Muhaberat’ı doğruladı.
Şimdi bu olaydan ne anlamamız gerektiğine bakalım.
Bazılarının “Esed gidici olduğundan son kozlarını oynuyor” düşüncesi bana göre çok erken. Şu an itibariyle Esed’in bölgedeki sıkışıklığı bir tarafa, Arap Baharı’nda parmağı olanların tek düşündüğü Esed giderse yerine kim gelir. Önemli olan burası.
Çünkü bu Arap Baharı’nın ana gayesi, hangi rejim olursa olsun sonuçta Osmanlı’dan geri kalan devletçikleri laikleştirmektir. Sermayenin en kuvvetli silahı laiklik olmadan sömürü olmaz.
Esed sonrası Suriye’de laik bir düzen kurulamayacaksa, Esed kalsın da bazı pazarlıklarla işi tatlıya bağlayalım olsun bitsin düşüncesi şu an itibariyle hakim.
Böyle olmasını İran’da istiyor.
İran’ın Hizbullah örgütü ile ilişkilerinde Esed önemli bir faktör.
Suriye İran’ın Ortadoğu’ya açılan kapısı.
Esed’i düşürmek bir bakıma da İran’ın Ortadoğu’daki ayağını kırmak demektir.
Tablo ve hesaplar oldukça karışık.
Bana göre Türkiye yine de İran’la ipleri koparmaması lazım.
Komşuyu darıltarak uzaktakilerle barış olmaz, olsa da pamuk ipliği gibi olur.
Mübarek, Kaddafi hemen gitti ama Esed sanki çetin ceviz.
O bakımdan, “ayaktayım yıkılmadım” tarzında Reyhanlı patlamasını değerlendirebiliriz.
Başbakan “soğukkanlı olacağız” dediğine göre anlaşılan o dur ki Esed, bu saldırı ile kendisine misilleme yapılmasını istemektedir. Esed’in düşüncesi; İsrail saldırdı, Türkiye de saldırırsa bu havada halkı belki yanıma çekebilirim. Suriye halkı Esed’e oldukça öfkeli.
Müttefikler Esed için bir çıkış yolu düşünmüş olsalar da halkın öfkesi dindirilmeden Esed’in Suriye’de liderlik yapma şansı bu saatten sonrasında kısıtlı görülüyor.
Bir başka başlık ise, çatışmaların dinmemesi halinde Suriye’nin pek yakında bölüneceğine işarettir. Halk ve de iktidar bu ağır yükü daha fazla taşıyamayacağından sonuçta herkesin hakim olduğu sahada devlet olma ihtimali kuvvetli.
İşte bu tip bir bölünme Türkiye açısından iyi de olabilir olmaya da bilir.
Bölünme Suriye’yi belki bizim açımızdan tehlike olmaktan çıkarır, ama bağımsız bir Kürt Devleti kurulması halinde başımız esaslı bir şekilde ağrımaya başlar.
PKK terör örgütü iken bu kez devlet olarak karşımıza dikilerek federasyon diye tutturur.
O yüzden Suriye olayı iki ucu pislenmiş bir değnek...
Suriye konusunda açıktan açığa acele edildiği muhakkak, Başbakan’ın “karışmasak da bu olaylar başımıza gelecekti” açıklamasını da yabana atmıyorum.
Çünkü Arap Baharı denilen hazırlıksız ayaklanmalar senin desteğine veya çekimser kalmana göre değil, takvim Ortadoğu projesini çizenlerin programlarına göre işliyor.
İrade ve güç onların elinde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.