Dev Aynasından Boy Aynasına..!
Uzun süredir beklenen ve hakkında çokça konuşulan Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en travmatik olaylarının peşi sıra yaşandığı ve bazı stratejilerin sarpa sarıp hayal kırıklığı ve geleceğe yönelik kaygıları arttırdığı bir dönemde gerçekleşti.
Her ABD ziyaretinde olduğu gibi; artık birer klasik halini almış manipülasyonlar, görünenlere farklı anlam yüklemeler ve gereksiz ayrıntılarla bezenmiş haberler yine, ‘sebeb-i ziyaret’in önüne geçmiş oldu!
Tekeden süt çıkarma yeteneğine bile sahip toplum mühendisleri ve medya illüzyonistleri, bu ziyareti manipüle ederek “farklı noktalara odaklanın” mesajıyla kamuoyuna sundu. Kimi, Başbakan Erdoğan’ın marka imajına katkıda bulunmak amacıyla bu ziyaretin detaylarını cilaladı. Kimi, yolunda gitmeyen politikalarla, ABD ziyareti arasındaki bağlantıları kamuoyundan saklamak için özel gayret sarf etti. Kimi ise, “kardeşim ne kadar muteber bir devlet olduk. ABD başkanına bile akıl veren bir Başbakana ve akşam yemeğinde onun bilmediğini ona anlatan bir istihbarat müsteşarına sahibiz! Ne kadar övünsek azdır! ” görüntüsü sunup ziyaretin “sıfıra sıfır elde var sıfır” neticesini saklamaya çalıştı…
Neticede Sayın Başbakan’ın bu Amerika gezisi bir kez daha göstermiştir ki, Adnan Menderes'ten bu yana durum hiç değişmiyor! Türk siyasetçisinin en büyük gurur kaynağı Washington’da ağırlanmak! Bu eziklik yıllardır yukarıda anlattığımız şekilde cilalanıp kamuoyuna sunuluyor.
Hele bunların dışında olan bitenden bîhaber, âlemi kör milleti sersem sanan, ‘kardeş ve dost ABD’ imajı ile romantik mesaj verenler var ki; gerek mesajları gerekse mevkileri itibarıyla tam ibretlikler!
Ak Parti iktidarın ABD menşeli vitrini Egemen Bağış; Obama ve Erdoğan yağmur altında basın açıklaması yaparken hayli duygulanmış “zekâsıyla ve misyonuyla” münasip şu tweeti atarak son noktayı koymuştur: “Beraber ıslandık yağan yağmurda ABD' de her şey Türkiye'yi hatırlatıyor. Model ortaklığın hedefi küresel barış.”
“Ben bilmem ağabeylerim bilir” formatından bir türlü kendini kurtaramayan Hakan Şükür ise "sn. başbakan sn. başkan obama ile Regaip kandilinde, gül bahçesinde, yağmur altında 2 dost gibi konuşuyor." şeklindeki romantik tweeti bizi bizden alıp, canımıza can katmayı başarmıştır!
Neyse…
Gelelim ABD ziyaretinin Türkiye’ye ne kazandırdığı ya da kaybettirdiği tartışmalarına… Ciddi haber gruplarından, dış basın yansımalarından ve analizlerinden edindiğimiz bilgilere ve Obama ve Başbakan Erdoğan’ın toplantı sonrası ve müteakiben iştirak ettikleri organizasyonlardaki beyanlarına bakarak rahatça söyleyebiliriz ki Türkiye’nin beklentilerinin karşılanmadığı bir resmi gezi oldu.
Önce kısa bir hafıza tazeleyelim:
Türkiye’nin 2009 yılından Arap Baharının fitili ateşleninceye kadar ki süreçte ABD ile münasebetleri inişli çıkışlıydı. Özellikle Ortadoğu’ya yönelik dış politika paradigmasında “düzen kurucu” aktör olarak tutarlı bir politika sürdürmeye çalışmaktaydı. Lakin başka bir yazının konusu olabilecek incelikte hayata geçirilen olaylar ile ‘uyarılıp” ABD’nin yol haritalarına uygun hareket etmeye ve Ortadoğu’da oynayacağı rolleri sınırlamaya başladı. Türkiye’yi önce ilişkilerinin son derece iyi seyrettiği “Rusya-İran-Suriye” hattından uzaklaştırmayı başardı. Daha sonra “seni bölgenin lider ülkesi yapacağım” gazıyla model ülke olarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da esen “Arap Baharı” rüzgârının içine sokmayı başardı..
“Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi”nde ve “Büyük Orta Doğu Projesi”nde aktif rol oynayan Ak Parti hükümeti bunun karşılığında önemli kazanımlar elde edeceği hayaliyle destek verdiği “Arap Baharı”nın zaman geçtikçe “Sıcak Arap Yazı” haline gelmesi karşısında bunalmaya başladı. Herkes steril devrim hikâyelerinde olduğu gibi sempatik aktörlerin ve halk temsilcilerinin iktidara geleceğini sandı. Ciddi reformlarının başlayacağını düşündü. Ama maalesef reformlar yerine, iktidar mücadeleleri, vahşi ve ilkel intikam sahneleri, daha da keskinleşen mezhepçilik, iç savaş tehlikesi ve toleranssızlık ‘evdeki hesabın çarşıya uymadığının alametleri’ oldu! ABD kurguladı ama Türkiye bunları öngöremedi.
Akabinde yaşanan “Kürt Baharı” ile de Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerde yaşananları yaşamamak için terör örgütü PKK ile masaya oturmak zorunda kaldı! “Komşularımızla sıfır sorun” siyaseti neticesi yıllar sonra ilişkilerimizi düzelttiğimiz Suriye’yi, ABD’nin biçtiği role uygun olarak “Arap Baharı”nın kucağına itti!
İşte Obama ve Başbakan Erdoğan görüşmesi özetlediğim bu gelişmelerin gölgesi altında gerçekleşti.
Seçildiği günden beri “savaşçı şahinlere” teslim olmayan ve Kongreye savunma harcamalarını üç yıl süreyle dondurma taahhüdünde bulunan Obama'yı Suriye’ye müdahale etmesi konusunda ikna edemedi. ABD’nin Suriye’ye müdahalesini geçtik, Türkiye’nin bu görüşmeden asıl beklentisi olan, en azından uçuşa yasak bölge için yeşil ışık yakılmasıydı ama ABD açıkça böyle bir şeye de yanaşmayacağını belirtti. Büyük ihtimalle ikinci Cenevre Konferansı’nda Esed’li bir geçiş hükümeti formülüne bile evet deme ihtimali var ABD’nin… Esad karşıtı şahin politikaları tam anlamıyla suya düşen Türkiye, Rusya ile ABD’nin pazarlığını bekleyecek. Hemen yanı başındaki bu sorun için dahi etkisiz kalmaya ve kan kaybetmeye devam edecek!
Gelinen aşamada; Ortadoğu’daki etnik, dini, mezhepsel çatışmalar ve savaşlar, Türkiye’nin güvenliği ile ekonomik ve siyasi istikrarı için mühim bir tehdit olarak duruyor.
Hülâsa:
1 - Kurumlar hatta devletler, tıpkı insanlar gibi aslında küçük olan varlıklarına büyük anlamlar katmaya çalışıp kendilerini dev aynasından bakmayı severler. Ama öyle olaylar ve kırılmalar olur ki, evdeki hesapların çarşıya uymadığı planlamalar olur ki şartlar birden boy aynasının karşısına dikiverir kendisine büyük anlamlar yükleyeni!
2- “Dev Aynası”ndan kendimize baktığımızda; ‘komşularla sıfır sorun stratejisi’, ‘stratejik derinlik’, ‘ortak tarihi ve kültürel referanslar’, ‘toplu performans’, ‘tüm taraflarla konuşabilen ülke’, ‘herkes için güvenlik’, ‘maksimum işbirliği’ gibi yeni kavramlar etrafında şekillenen dış politika stratejileri bir şeyler ifade ediyor..! Lakin ABD ve diğer küresel aktörlerin ‘ileri gittiğimizde’ önümüze koyduğu “boy aynası” bizi kendimize getirmeye yetiyor!
3- Türk siyasetçilere karşı her zaman işe yarayan ve doğruyu söylemek gerekirse Türk devlet adamlarının en büyük zaafları olan “içi boş övgülerle sırt sıvazlama” taktiğinin Amerikalılar tarafından uluslararası büyük bir maharetle kullanıldığına bir kez daha şahit olduk.
4- “Biz Washington’da, New York’ta, Moskova’da, Londra’da, Tel Aviv’de neler olup bittiğini çok iyi bilen ama adımlarını asla buradan esen rüzgârlara göre atmayan ülkeyiz!” gücüne erişmemiz ‘ABD vesayeti altında’ mümkün değil! Küresel adaleti ise bu kafayla daha çok bekleriz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.