Hizbullah-Hizbuşşeytan tartışması
Lübnan’daki Şii Hizbullah örgütünün, Şia’nın gulat kesiminden Nusayri inancını benimseyen Esed yönetiminin yanında Suriye müslümanlarına karşı savaşa girmesi üzerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Hizbullah, adını Hizbuşşeytan olarak değiştirsin” deyince, “Dünya Caferi Âlimler Derneği” bir açıklamayla “Hizbullah” ve “Hizbuşşeytan” kavramlarını tanımladı.
“Hizbullah”ın Kur’ani bir kavram olduğu, bu yüzden Kur’an’a müracaat etmek gerektiği belirtilen açıklamada, Mücadele/22 ayetinin, “Hizbullah’ı tanımlayıp sınırlarını belirlediği”ne dikkat çekiliyor. Caferi Alimler diyor ki: “Hizbullah, Allah ve Resulüne râm olan; birbirleriyle yardımlaşan, dostluk ve ülfet sergileyen; birbirlerine karşı müşfik, kâfirlere karşı şiddetli olan; kendi akraba ve yakınlarından bile olsa İslam düşmanlarına kucak açmayan, onlarla işbirliği yapmayan ve sırlarını onlara vermeyen mü’minler topluluğudur.. Onlar, ..İslam düşmanlarının veli edinilmesi durumunda, onlardan biri haline dönüşmek olduğunun da farkındadırlar.”
“Hizbuşşeytan mensupları, Allah düşmanlarını, Allah’ın gazap ettiği kimse veya topluluğu kendilerine veli (dost) edinmişlerdir.... Onlar ne mü’mindirler, ne de dost ve veli edindikleri kimselerdendirler.... Onların Hizbuşşeytan olarak nitelendirilmesinin ....başlıca sebebi, Allah ve Resulünü bir kenara bırakıp, onlara karşı mücadele yolunu seçenleri dost ve veli edinmeleridir.”
Buraya kadar tamam. “Hizbullah” da, “Hizbuşşeytan” da çok güzel bir şekilde açıklanıyor. Ancak bu noktadan sonra “Şii taassubu” devreye giriyor ve doğru tanımlama ve dayanak noktasından yanlış sonuca ulaşılıyor: Suriye’de Nusayri Esed yönetimine karşı mücadele edenler Hizbuşşeytan’dan olmakla suçlanıyor.
Esed ve takımı Nusayri. İslam inancından değiller. Çünkü Nusayrilerin inanç temelinde Hz. Ali’nin ilahlaştırılması, mabudlaştırılması var. Hatta Hz. Ali’ye, Allah’a ait olan sıfatlar ve özellikler yakıştırılır. Bu yüzden, Kelime-i Şehadet, “Ali’den başka ilah olmadığına şehadet ederim” şeklindedir. “İlah Ali”, kendi ruhundan Hz. Muhammed’i, O da Selman-ı Farisi’yi yaratmıştır. Ali “mana”, Muhammed ‘isim’, Selman ise ‘kapı’dır. Nusayriler, “tenasüh”e ve “ruh göçü”ne inanırlar. Kadınların ruhları olmadığından, mezheblerinin sırlarını kadınlara açıklamazlar. Şarap, uluhiyetin sembolüdür. Namaz, sadece duadır; Hz. Ali’ye açılan kalbin niyazıdır. Bu dua esnasında güneşe dönülür.
Sizce, böyle inanan Nusayriler, Caferi Alimlerin yaptığı “Hizbullah” ve “Hizbuşşeytan” tabirlerinden hangisine uygun? Bunlara yardım etmek, onlarla dost olmak, hatta onlarla birlik olup, onların iktidarlarını sürdürmeleri adına müslümanları öldürmek Hizbullahi bir tutum mu, yoksa Hizbuşşeytani bir tutum mu? Bu durumda, Lübnanlı Hizbullah örgütünün yaptığı, adının gereğine mi, adının zıddının gereğine mi uygun?
Caferi Alimler, açık hakikatlere rağmen, Nusayri rejimini kendi ülkesini, insanını, tebaasını, milli sınırlarını korumaya çalışan mü’minler gibi göstermekten imtina etmiyor. Hatta duygu sömürüsü yapıp, Lübnan Hizbullah’ının, “Mescid-i Aksa’nın esaretine karşı onurlu mücadele” verdiğini iddia ediyor. Ancak, Esed konusunda nasıl oluyor da Mescid-i Aksa’nın işgalcisi İsrail’le aynı paralelde birleşip, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için mücadele eden Hamas’ı Lübnan’ı terk etmesi konusunda tehdit ettiklerine açıklama getirilmiyor.
Nusayri Esed’in “Şebbiha”sının, işkence ederek öldürdükleri muhaliflere “Allah’ınız gelsin de sizi kurtarsın” dediklerinden, müslümanları Esed’in resmine secde etmeye zorladıklarından, müslümanların kadınlarına tecavüz ettiklerinden bütün dünyanın haberi var. Suriye’de en küçük bir insan hak ve onuru yok. Bütün ülke zulüm ve baskı altında. Biraz önce itikadlarına da örnek verdim. Şimdi, Caferi Alimlerin tanımlamasına bakarak siz karar verin: Esed’in rejimine yardım edenler Hizbullah mıdır, Hizbuşşeytan mı?
Caferi Alimler, konuya dair beyanatta bulunanların, “kendi vicdanlarına ve Kur’an’a müracaat ederek” söylemlerini düzeltmelerini temenni ediyor. Vicdanımıza bakıyoruz, kendimizi Esed’in karşısında buluyoruz. Kur’an’a baktığımızda zaten Esed ve yönetimine yer bulamıyoruz. Lübnan Hizbullah örgütünün, gulat Şii ekollerinden olan zalim Nusayri rejiminin yanında yer almasının hangi “imana ve izana uygun düştüğü”nü göremiyoruz. Şii yayılmacılığının taktik-stratejik hamlesinin Kur’ani kaygıların önüne geçirilmesini Kur’ani bulmuyoruz. Kur’ani tabirle “Hizbullah”tan olanın, zalim Esed’i desteklemesini, o zalimle birlik olup müslümanları öldürmesini anlayamıyoruz.
Muhalifleri şehirleri bombalamakla, cami, okul, hastane veya çarşı-pazar demeden, sivil, yaşlı, genç, kadın veya erkek demeden öldürmekle, Suriye’yi ateş topuna çevirmekle itham edenler, Esed’in bütün şehirlere, kendi halkının üzerine attığı scud füzelerini neden görmüyorlar? Kendi halkına karşı tankla, topla, füzeyle, savaş uçaklarıyla saldıran, şehirleri harabeye çeviren, okulları, hastaneleri tarumar eden, her gün yüzlerce insanı öldüren, taş üstünde taş bırakmayan Suriye rejimi masum, hakları ve özgürlükleri adına, zulmün zirve yaptığı bir noktada bıçak kemiğe dayandığı için eyleme geçen halk suçlu, öyle mi?
Caferi Alimlere, kendi yaptıkları “Hizbullah” ve “Hizbuşşeytan” tanımlarına bir kez daha bakmalarını tavsiye ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.