Üçüncü Köprüden Başkanlık Sistemine
Biliyorum, “ne alâka” diyeceksiniz. Ama bence, üçüncü köprünün temeliyle birlikte “Başkanlık Sistemi”nin de temeli atıldı. Böylece, Başkanlık Sistemi ile birlikte Türkiye’nin “bölgesel güç” olma idddiasının hangi zemine oturacağı ilan edilmiş oldu.
Üçüncü Köprünün temeli, Osmanlı’nın “Avrupa’ya uzanan egemenlik kulvarı”nın açılışı olan “İstanbul’un fetih günü”nde atıldı. Köprüye, Osmanlı Padişahlarına “Halife” unvanı kazandıran, doğu seferiyle yükselen “Şia otoritesi”ni dizginleyen, güney seferiyle Osmanlı’ya “İslam coğrafyasında egemenlik kulvarı” açan Yavuz Sultan Selim’in adı verildi.
Bu iki nokta, “Başkanlık Sistemi”yle güçlendirilmiş idari yenilenmeyle birlikte, bugün “Yeni Osmanlı” söylemiyle örtüştürülen “bölgesel güç” idealinin gerçekleştirilmesinin de dayanağını teşkil edecek. “Şia yayılmacılığı”nı dizginleyip, Balkanları, Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı içine alan bir güç... Hemen hemen Osmanlı’nın hakimiyet alanında etkin bir güç...
Türkiye’de Başkanlık sistemini bugün için Gül-Erdoğan ikilisinden başkası kuramaz. Oysa uzun süredir, bu ikili arasında husumet olduğu söyleniyordu. Köprünün temelini birlikte atarak söylentilere cevap vermiş oldular. Böylece köprü temeli, Başkanlık sistemini getirecek ikiliyi sahneye çıkardı.
Bu tablodan okuduğum kadarıyla iddia ediyorum, Gül-Erdoğan ikilisi Başkanlık sistemini birlikte tesis edecekler. Bunun nasıl olacağına gelince...
2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan Cumhurbaşkanı, ardından Gül, AKP Genel Başkanı olur. Seçime kadar hem Gül ile, hem de Erdoğan ile iyi geçinecek bir milletvekili Başbakanlığa atanır.
2015 genel seçimlerine Gül’ün başkanlığında katılan AKP, Erdoğan’ın yokluğundan kaynaklanacak seçmen kaybını Gül ile kazanarak yeniden iktidar olur. Gül, Başbakandır.
Yeni Hükümetin iki önemli işlevi vardır: Barış sürecini devamlı kılacak devrim niteliğinde idari ve hukuki düzenlemeler ve Başkanlık sistemi... Bu ikisi bir arada, aynı paket içinde yapılacak anayasal ve yasal değişikliklerle gerçekleştirilir.
Sistem gelince Cumhurbaşkanlığı da, Başbakanlık da olmayacağına göre, Erdoğan ve Gül ne olur? Yeni sistemin anayasasına eklenecek geçici madde ile, görev süresinin kalan kısmını Erdoğan Başkan, Gül Başkan Yardımcısı olarak tamamlar.
Başkanın görev süresi 5 yıl ve bir kez daha seçilebildiğinden, Cumhurbaşkanlığından kalan süreyi Başkan olarak tamamlamasının ardından Erdoğan, yardımcısı Gül ile birlikte ikinci kez seçime katılır. Çünkü Başkanlar, yardımcılarıyla birlikte seçime girerler.
Erdoğan’dan sonra partinin başına geçeceği söylenen Numan Kurtulmuş Başkanın ekonomiden sorumlu Sekreteri. Cemil Çiçek Senato Başkanı, Bülent Arınç Meclis Başkanı olur. Bu zamana kadar ahde vefasızlık etmeyen Erdoğan, diğer yol arkadaşlarını da yüzüstü bırakmaz, onlara da birer sekreterlik verir. “Sekreterlik de ne?” derseniz, Başkanlık sisteminde “Bakanlık” da yok. Bütün yönetim Başkan’ın elinde. Başkan Yardımcısı ise, Başkan’a bir şey olursa diye “yedek Başkan.” Bakan bildikleriniz, Başkan’ın, işlerini yürütmek için kendisine yardımcı olması amacıyla atadığı sekreterler. Mesela ABD Dışişleri Bakanı olarak bildiğiniz kişi, aslında Başkanın Dışişleri Sekreteri. Savunma Bakanı diye bildiğiniz, Başkanın Savunma Sekreteri.
Bir bildiğim yok elbette, ama boşa da atmıyorum. Hadiselerin gidişatından, “Erdoğan’ın politik kararlılığı”ndan ve AKP kadrosunun, Gül’ü de dahil edelim, birbirine sadakatinden yola çıkıp, yerel, bölgesel ve küresel şartları da buna ilave ettiğimde, karşıma çıkan tabloyu böyle okuyorum.
İnanmıyor musunuz? Seçimlere bir şey kalmadı. 2014’te Erdoğan Cumhurbaşkanı, Gül AKP Genel Başkanı olduğunda görüşürüz. Nasipse...
Fakat bazı soruların da aydınlatılması gerekiyor:
Başkanlık sistemi, “bize özgü iç dengeler ve gerekler”in sonucu mu kurulacak, yoksa “küresel dengelerin biçtiği rol”e mi uyulacak? Başkanlık sistemine geçince rejimin Laik-Kemalist yapısı korunacak mı, yoksa “öze dönüş devrimi”yle Fatih’in İstanbul’u fethi gibi gönüller yeniden İslam’a mı fethedilecek, Yavuz’un yaptığı gibi Hilafet tekrar mı kurulacak? Öyle ya, Hilafet, TBMM’nin mana ve mefhumunda mündemiç ve TBMM bu vazifesini yapmıyor. Bu durumda Sarayburnu bölgesinde, Topkapı Sarayı, Sultanahmet, Ayasofya ve civarını içine alacak şekilde “Özerk Hilafet Merkezi” kurulursa buna ne dersiniz? Hani, 2015’ten sonra gurbetteki zat-ı muhteremin de döneceği söyleniyor ya...
Rejimin Laik-Kemalist niteliği değişmezse, sistem “Başkanlık” da olsa, parlamenter de olsa ne fark edecek? Bana tahakküm eden, inançlarımı yaşamayı engelleyen, hürriyetimi kısıtlayan ha Başkan olmuş, ha parlamento; önemi var mı? Üstelik bütün bunlar bir “küresel senaryo”nun gereği ise, durum hepten vahim olmaz mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.