Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

"Ha Gayret Olacak!"

"Ha Gayret Olacak!"

İstanbul’da başlayan ve Ankara, İzmir gibi illere yayılan “olaylar”da protestocu gruplar içinde yer alan “vatandaşlar”ın kaçı gerçekten Taksim ve Gezi Parkı için sokaktaydı?

Yüzde 10’u?

Bence bu oran bile çok.

Ancak yüzde 1’i belki Taksim’de, Gezi Parkı’nda “çalışmaya” karşı.

Gerisi, değişik gruplardan azılı AK Parti düşmanları.

Biber gazı sıkan polis de ellerini güçlendirmiş!

Fırsat bu fırsat…

Nerde ne kadar azılı AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan düşmanı varsa koştu sokağa.

Karıştılar vatandaşların  arasınada, protestocu kılığında önce slogan ardından polise taş…

Pek çoğunun yüzleri sarılı.

Ellerine ne geçirirlerse fırlatıyorlar, karşı cepheye!

İlerlerken, kaçışırken çevrede ne varsa yıkıyorlar, yakıyorlar…

Sergiledikleri tüm bu hareketler, Tahrir’i çok izlemiş olmalılar ki, oralardan aşırma.

Aralarında “ha gayret olacak” düşüncesine kapılanlar var!

Onlar daha bir şevkli…

“İsyan isyan isyan” diye naralar atıyor…

“Ha gayret olacak” düşüncesini en çok da malum medyada görmek mümkündü.

Olayların bu noktaya gelmesinde epey payı bulunan Hürriyet, Milliyet, Vatan gibi gazeteler, o kupürlerin birilerinin de önüne gideceğinden endişeyle basılı sayfalarından yapamadıklarını internet sitelerinden yaptılar.

Ülkede bir savaş çıkmıştı da, bizim haberimiz yoktu sanki.

O başlıklar, o görüntüler öyle yanlı ve öyle tahrik ediciydi ki…

Kendini sokağa atmış AK Parti ve Erdoğan düşmanlarını bir yandan “hadi olacak, biraz daha gayret” diye motive ediyorlar; diğer yandan “masum mağdurlar” gibi gösteriyorlardı.

Facebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini ve bu mecralarda insanlar nasıl yönlendirilir çok iyi bilen “birileri” de…

Bilgisayarlarına kurulmuşlar, veriyorlardı fitneyi…

Bir propaganda bir propaganda…

Yalan dolanlı sözde son dakika bilgiler yazıyorlar; fotoşoplu asılsız fotoğraflar servis ediyorlardı.

Hele bir grup vardı ki;

Onlar da “dışa yönelik” çalışıyorlardı.

Olayları kendi pencerelerinden kaleme almışlar.

Bu sözde haberi değişik dillere çevirmişler.

Hazır hale getirdikleri “jurnal metinlerini” bir iki tıkla yabancı haber ajanslarına servis ediyorlar; başkalarından da bunu yapmalarını istiyorlardı.

Adeta bir “imdat” çığlığı; “gelin bizi kurtarın” der gibi.

Değerli okurlar,

Olaylara dair izlenim ve yorumlarım böyle.

Gelelim AK Parti’ye, Erdoğan’a ve polisin tavrına.

En başta söylemeliyim ki, Hükümet ve İstanbul Büyükşehir arasında ciddi bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum.

Yapılacak işin ne olduğuna dair çelişkili açıklamalar gelmesi “birileri” için fırsata dönüştü.

Ve polisi yönetenler daha akıllı ve profesyonel davranabilirlerdi.

Sen su sıktıkça karşındaki kişi sayısı azalmadığı gibi artıyorsa, orada durup bir düşünmelisin, kendini çek etmelisin.

Bu yapılmadı.

Aksine provokatörlerin son yıllarda hep kolladıkları ama bir türlü bulamadıkları bir ortam oluşturuldu…

Hayır görülende şer, şer görülende hayır olabiliyor.

Bu olaylardan Hükümet dersler çıkarmalı.

Herşey güllük gülüstanlık rehavetinden kurtulmalı.

Kendini her anlamda çek etmeli.

Özellikle "yakın" görünen medya organlarının "yakın" görünen kimi yazarlarının gerçek yüzünü ve onlarla yola çıkılamayacağını görmüş olmalı.

(Örneğin Ali Bayramoğlu'nun, alkol düzenlemesi, Yavuz Sultan Selim ismi ve Gezi Parkı olaylarıyla ilgili yazdıkları neydi öyle...)

Ve “çözüm süreci”nde daha bir temkinli olmalı.

Kimileri samimi, pek çoğu ise ülkeyi dolayısıyla Hükümet’i uçuruma sürüklemek sinsiliği ile “süreç şöyle iyi gidiyor, süreç böyle iyi gidiyor” diye yazıp çiziyor…

Hükümet son derece dikkatli olmalı.

Kanmamalı “aracılara” ve hatta “akil”lere.

Halkın, özellikle İçanadolu’nun nabzı çok iyi tutulmalı.

Bana sorarsanız şuan Anadolu’da derin bir sessizlik hakim.

“Aracıların” pek çoğu bunu “destek” olarak yorumlayabiliyor.

Oysa bu sessizliğin sonu evet destek olabilir, fakat “yeter artık”a da dönüşebilir…

Allah göstermesin ama bu noktada bir “patlama” yaşanması halinde, bunu zaptetmek de mümkün olmaz.

“Hazır kıta” bekleyen provokatörler de hesaba katıldığında, yaşanacakları bir düşünün.

Özetin özeti:

Sayın Başbakan, “çözüm süreci”nde “aracılar”dan ziyade bizzat halka, Anadolu’ya dikkat kesilmeli.

Anadolu’nun sinir uçları ve tahammül sınırını mümkün olduğunca yüzyüze bizzat kendisi gözlemlemeli.

Süreçle ilgili en küçük bir adımı bile, pek çok “evet”in bir anda “hayır”a dönüşebileceğini, dahası “yeter artık” tepkisi oluşturabileceğini akıldan çıkarmadan, ona göre atmalı; ona göre bir duruş sergilemeli.

Ve yakın çevresi…

“Ben olsam ben de dağa çıkardım” gibi hatalara düşmemeli.

1 “evet”e karşın 5 “hayır” getirecek bu tür çıkışların her biri ülkeyi, Gezi Parkı provokatörlerinin kucağına itecektir.

Bizden söylemesi.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi