Gezi-yorum!
Memleketin parklarının sahibi var artık! Ağaçlarının, çimenlerinin, çiçeklerinin…
Son günlerde edebiyatımız yemyeşil!
Kimi Gezi’de geziyor, kimi de Gezi’yi yoruyor/yorumluyor.
Neler olup bitmiş. Çevrecilikten müthiş demokrasiler, felsefeler, ilimler-bilimler çıkarılmış. Fakat bundan ağaçların, çiçeklerin haberi yok!
Geceleri çadırda geçiriyorlar, gündüzleri çevre temizliği yapıyorlar. Böylece memleket meselelerini düşünmek için dumanı üstünde oluyorlar. Gezi yorumcuları yanında Gezi yorgunları da var elbette.
Sen günler, haftalar boyu, memleketin maruf bir parkının ağaçlarını korumak için çadırda yat kalk. Ne iş, ne aş, ne de eş derdin olsun! Hatta ne de çoluk çocuk kaygın. Ekmek elden, su şişeden, ye iç yat eğlen!
Ne âlâ dünya! Gezi’yi mesken, çapulculuğu meslek edin! Hatta çapulculuğu marka yap!
Marka deyince, memleketin marka isimlerinden eski Çarşı’cı Boynerler de orada imiş. 1990’larda baba Boyner siyasete soyundu idi. “Yeni Demokrasi” mi, bilmem ne hareketi, adını bile unuttuk. Sonra büyük zenginlerin siyaset bineği olan TÜSİAD’da bu işleri sürdürdü. Sonunda onu da karısına bıraktı. Bir müddet sonra karısı da bu zenginler klubü yöneticiliğinden bezdi. Derken, kızı Gezi’cilere ikramlarda bulunurken görüldü.
Burnunuza bir sermaye savaşı kokusu alıyor musunuz? (Sermayesiz savaş olmaz zaten!)
Geziciler diyelim ki hasbi… Çıkar hesapları yok… Bilcümle sosyalist-komünist yoldaşlar sermaye karşıtı görüşlerini Gezi pazarında yüksek sesle dile getiriyorlar. Hatta dile getirmekle kalmıyor, ele de getiriyorlar. İş yerlerinin, bankaların camlarını tuzla buz ediyorlar… Ne gam!
Türkiye’de sosyalizm batıcı sermayenin beslemesidir. Biz bildiğimizden beri öyle. Bütün namlı sosyalistler büyük sermayenin himayesinde icrayı sanat ettiler. Sıkıştıklarında o kalelere sığındılar. Hatta bazıları zamanla sermayedarlar arasına katıldılar.
Batıcı sermaye, faiz lobisi, rantçı sınıfı… 28 Şubat’ın hızlı koşan atlıları… Gel de o günleri özleme… Bir irtica manşetiyle, iki haberle keseni, kasanı doldur. Anadolu sermayesini yeşil sermaye ilan et, bisküvicilerden, kebapçılardan bile alışverişi men et!
O altın çağ kolay kolay unutulur mu?
Her yerde unutulsa bile, Gezi’de hatırlanır.
Türkiye’nin sermaye yapısı çabuk değişti. Anadolu hızla dünyaya açıldı. Bunun tedirginlik doğurmaması mümkün mü?
Bu tedirginliği TÜSİAD bildirilerinden günü gününe okumadık mı? Ve bu hükümet oldukça, TÜSİAD’ın kestiği raconların yok hükmünde olduğunu görmedik mi?
Türkiye’yi yönetmeye alışmış elit, gezici mesajlar peşinde. Hükümete, nerede duracağı belli olmayan Tayyip’e dur denilmeli. Bu kim bilir kaç kere, söylendi, yazıldı, bildiriye dönüştürüldü. Bir işe yaramadı. Şimdi, gezici bir zemin oluşturuldu. Bir red cephesi!
Köprü yapmayın, yol inşaatını bırakın, yatırımı kesin… Kullanılmaz durumdaki ucube AKM’yi yıkmayın. Yerine altından kültür merkezi yapsanız bile makbulümüz değil…
Maksat yeşillik olsun!
Bütün bunlar onun için mi yani?
Şimdi Gezi’de TÜSİAD bildirisi okumanın âlemi yok! Yeri de değil.
Millet öyle istiyor! Abdülhamid’i tahttan indirmeye gelen İttihatçı güruhu böyle söylemişti.
Seçilmiş DP iktidarını darbe ile yıkan 27 Mayıs cuntacıları böyle söylemişti.
Şimdi de “çapulcu”luğu kabullenenler adına birileri böyle söylüyor.
Milletin ne istediğini söyleyeceği yer belli. Millet sizin gibi karnından konuşmaz. Zamanı gelince ne istediğini herkes görecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.