İstanbul.. Esenköy.. İDO.. Turyol..
Yaz geldiğinde insanın içi kıpır kıpır oluyor.. Herkes imkânı nisbetinde yaz aylarını değerlendirmenin yollarını arıyor..
Biz de yaz aylarını Yalova civarında geçirenlerdeniz.. Yılardır Esenköy’e gider geliriz.. Eskiden kafa dinleme yeriydi Marmara’nın incisi olan bu belde.. Şimdilerde ise oldukça kalabalıklaştı..
Esenköy’ün o asude halini özlüyoruz gerçekten!.. Tabiî Esenköy’ün böylesine kalabalık hale gelmesinde İstanbul’a 45-50 dakikalık mesafede bulunmasının büyük etkisi var..
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yüz akı kuruluşlarından olan İDO, günde 3 sefer yapıyor Esenköy’e!.. Hakkını verelim Genel Müdür Dr. Ahmet Paksoy ve ekibine, zamanında İDO önemli ataklar yaptı.. çalıştırdıkları elemanlar her bölgede halka son derece yardımcı oluyorlar..
Mesela bir örnek; geçenlerde Yalova İDO Meydan Amiri Ersin çetintaş isimli bir gençle tanıştım.. Tanışmaktan da son derece keyif aldım.. Elazığlı, aslan gibi bir delikanlı Ersin!.. Kibar, nazik ve insanlara nasıl davranılması gerektiğinin farkında!. Bu tarz insanları İDO bünyesinde barındırdığı için Ahmet Paksoy kardeşimi kutluyorum.. İDO, dünya çapında bir kuruluş oldu zira.. çıta yükseldi artık..
Esenköy-İstanbul seferi yapan sadece İDO değil.. özel işletme olan TURYOL da hizmet veriyor.. Rize-İyidere’nin deniz sevdalıları birleşip TURYOL’u kurmuşlar ve İstanbul’un pek çok yerine hizmet götürüyorlar.. Kısacası yaz aylarını Esenköy’de geçiren insanlar ulaşım noktasında şanslı.. Püfür püfür bir seyahat isteyen yolcular TURYOL’a biniyorlar.. Ancak bu yolcuların 2 saatlik bir seyahati göze almaları gerekiyor.. çabukluk isteyenler ise İDO’ya, 45-50 dakikada İstanbul..
Başka ne diyelim?..
Herkese hayırlı yolculuklar dileyelim..
-
Biraz da aziz İstanbul’dan bahsedelim değerli okuyucularım.. İyi de neyini yazayım, ya da neresini?.. İstanbul bir dev, ben ise ufacık bir mercimek tanesi bile değilim!.. Yine de şükrediyorum, son güzelliklerini yaşayabildim..
Bakmayın şu an donuk ve gri betonarmelere esir olduğumuza.. İstanbul’un duygu yüklü, müşfik ve sımsıcak ahşap mekânlarıyla senelerce iç içe olduk.. Cadde ve sokaklarında yıllar boyu dostlarımızla selamlaşıp durduk.. Ama onların hepsi mazi oldu..
Geçenlerde etrafıma toplanan gençlerle ayaküstü sohbete daldım.. çocuklar samimi.. Mevzu İstanbul’dan açıldı.. İstanbul’u konuşmak iyi hoş da konuşulacak ne kaldı?.. Her gelen bir tarafından kırptı.. Sağdan kesti, soldan biçti.. 0rtaya bir ucube şehir çıktı.. Şimdi yeniden tamirat yapılıyor.. Yollar genişletiliyor, kavşaklara yenileri ekleniyor ama kaç para?.. Her sene 200 bin aracın İstanbul sokaklarına adımını attığı bir şehirde sihirbaz olsanız para etmez!.. Aslında belediyenin yaptıkları da küçümsenemez.. İmkânlar nisbetinde önemli işlere imza attıklarını görüyorum.. Ancak dava, zamanında kaybedilmiş!..
“İstanbul, Arnavut kaldırımlarıyla, cumbalı, bahçeli, ahşap evleriyle, meyve-sebze bostanlarıyla, tarihe şahitlik edercesine muhafaza edilmeliydi..”
Yeni şehir yapacaksanız yapın surun dışına!.. Yaptılar tabiî de ama nasıl?. önce sur içi mahvedildi, ardından da şehir İzmit’e, Tekirdağ’a kadar uzatılarak İstanbul anormalleşti..
İşin bir de politikacı ayağı var.. Seçmenlere peşkeş çekildi İstanbul.. Sırf oy gelsin de nasıl gelirse gelsin mantığıyla hareket edilerek şehir adeta işgal ettirildi.. Ne köşk kaldı, ne bahçe..
Bunlara, gözünü para hırsı bürümüş köy inşaatçılarının ve kasaba müteahhitlerinin plansız yapıları da eklenince, tarih dolu İstanbul’un tek kelimeyle canı okundu..
Kısacası; İstanbul tarumar oldu..
Sordum gençlere; Emirgan’daki çınaraltını bilir misiniz ey gençler?.. 0rada içilen tavşan kanı çayın lezzetini?.. Ya da şerbet tadındaki Karakulak suyunu?.. Taşdelen’i, Sırmakeş’i, Hünkar’ı, Neşet suyunu, çubuklu’yu?..
Ses yok!.. Gençlerin ne suçu var?.. Kabahat, onlara güzel bir İstanbul bırakamayan bizlerde..
Devam ettim anlatmaya; “Anadolu Hisarı’nda şu an boynu bükük vaziyette ve sadece hatıralarıyla yaşayan Amcazade Hüseyin Paşa yalısından kaçınızın haberi var?.. Yavuz Sultan Selim Camii'nin bahçesinden Haliç’i seyrettiniz mi?.. Seyredemezsiniz, zira belediye ve müteahhit işbirliğiyle o güzel görüntü de mahvedildi..
Peki Kanlıca’da yoğurt yemeyi denediniz mi?.. Sakın yedik demeyin, inanmam!.. Halis koyun sütünden yapılan yoğurt, şimdi yok ki.. 0lsa da eski lezzeti bulamazsınız.. Dilburnu’ndan güneşin batışını, üsküdar’dan Kız Kulesi’nin adeta bir sülün gibi arz-ı endam edişini izlediniz mi?.. Sabite Tur Gülerman bülbül gibi şakırdı; ‘ADA SAHİLLERİNDE BEKLİYORUM’ diye!.. Hiç dinlediniz mi?..
çamlıca sırtlarında oturup şiir yazdınız mı, Beykoz'un paçasını, Balat’ın işkembe çorbasını, Kavak'ın incirini, çengelköy’ün bademini, Yedikule'nin marulunu bilir misiniz?..”
Ben bunları sorarken gençler de sanki hayal alemine dalmış bir görüntü veriyorlardı..
Peki İstanbul neden bu kadar önemli?.. Manevi boyut da var işin içinde de ondan!.. çünkü alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) övgüsüne mazhar olmuş.. Hem İstanbul, hem de onu fetheden Fatih Sultan Mehmet Han!..
Bu şehirde sadece Sultan Fatih yok tabiî ki!.. Eyüp Sultan ismiyle bilinen Eba Eyyub-ül Ensari Hazretleri, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan Ahmed, Sultan Abdülhamid, Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve daha nice Allah dostu padişahlar, vezirler, şeyhülislâmlar medfun bu mübarek beldede..
İstanbul bir kültür.. İstanbullu olmak ise şans!.. Nezaketiyle, zerafetiyle, düzgün Türkçe’si ile, efal-i tavrıyla İstanbullu olabilmek!..
Allah, bizi İstanbul’dan ayırmasın!.. İstanbul için hizmet verenlerin ve İstanbul’un güzelliği için çalışanların da gayretini artırsın!..
Elbette herkes İstanbul’da doğmayabilir.. Ama eğer İstanbul’da yaşıyorsak, mutlaka kendimizi İstanbullu hissetmemiz gerekir..
Netice-i kelâm; ne mutlu kendini İstanbullu hissedenlere!..