Dik Dur Eğilme, Evlad-ı Fatihan Seninle...
Bize öğretilen, tembihlenen şuydu: “Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a vatan burasıdır. Gerisi sizi ilgilendirmez.” Ne var ki, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından üzeri kireç boyalı taşlarla oluşturulmuş, suni “vatan” kavramına inananlardan değilim. Bu sebeple, Berlin, Paris ve Madrid’e giderken “yurtdışına çıkıyorum” derken, Saraybosna, Üsküp ya da Prizren’e evime gider gibi diyorum.
Batılılar, bizi bölemediler, sadece parçaladılar. Eski Osmanlı coğrafyasını bir aileye benzetecek olursak, ailemiz dağıldı, fakat aramızdaki muhabbet kesilmedi. En ufak hadisede, ailemiz bir araya geliyor. Balkan Türkleriyle, Boşnaklarla, Arnavutlarla, Torbeşlerle ve Pomaklarla uzun yıllar ayrı düştük, fakat kalbimiz birlikte attı, atıyor.
Ne söylemek istediğimizin daha iyi anlaşılması adına bir örnek verelim.
Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmeye mecbur bırakılmasının ardından, tüm Balkan Müslümanları gibi, Makedonya Türkleri rahatsız edici birçok olayla karşı karşıya kaldılar. Makedonya Müslüman Türk direniş teşkilatlarından “Yücel Hareketi” mensuplarının başına gelenler bunlardan sadece bir tanesidir.
Yaşanan sıkıntılara karşı dayanma gücü kalmayan Yücelciler, tek çare olarak, Ankara’dan yardım isteme kararı almışlardı. Ancak devrin başvekili İsmet İnönü kendileri gibi düşünmüyordu. Heyet, büyük umutlarla geldiği Ankara’dan, ağır hakaretler eşliğinde ayrıldı.
Yücel Teşkilatı’nın kurucu ve yöneticilerinden Mehmet Ardıcı, heyette ağır hayal kırıklığı meydana getiren, başvekili İsmet İnönü’nün cevabını şu sözlerle anlatıyor: “Misak-ı Milli hudutları dışında Türk ve Müslüman unsuru diye bir şey kabul etmiyorum. Zaman çok vahimdir. Türkiye dışarı ile uğraşmamalıdır. Türkiye’nin başını ağrıtmayın” [Yücelciler 1947, Sayfa 16]
Makedonya Müslüman Türkleri, bu duyarsızlığa ve yok sayılmaya rağmen, vatan sevgisinden vazgeçmediler. Evlatlarını Türkiye sevgisi ve bağlılığı ile yetiştirerek, Türk-İslam varlığının devam etmesini sağladılar.
Çünkü onlar, şu iki prensibe gönülden inanıyorlardı: “Vatan sevgisi imandan imandandır.” “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.”
Son on yılda dış politikamızda önemli değişiklikler oldu. Türk halkı artık İstanbul’un, Saraybosna ve Trabzon’a eşit mesafede olduğunu biliyor. Aynı şekilde, Üsküp, Prizren, Deliorman ya da Gümülcine’deki Müslüman Türkler, Arnavutlar ve Pomaklar, yeniden, İstanbul’un arkalarında duracağına olan güvenle gece başlarını yastığa koyuyorlar.
Bugün aramızda birtakım suni sınırlar var. Kağıt üzerinde ayrıyız. Fakat ister Türkiye, isterse Balkanlardaki Müslüman Türkler, Boşnaklar, Arnavutlar ya da Pomaklar, herhangi bir haksızlığa maruz kaldığında, o haksızlığı kendilerine yapılmış kabul ediyorlar.
Yunanistan ve Bulgaristan’daki; Müftülük ve Türkçe eğitim meseleleri, Atina’ya cami yapılması, Bosna-Hersek’in birlik ve bütünlüğünün muhafazası, Kosova’nın bağımsızlığı ve benzeri meselelerde hep Türkiye öncelikli müdahil oldu. Belki birçoğu hâlâ sürüncemede ancak önemli olan Türkiye’nin bu meselelerde artık kendini taraf olarak görmeye başlamış olmasıdır.
Aynı inanç ve yaklaşım Tuna’nın karşı kıyısında da var. Terör örgütü PKK’nın hain bir eylemi sonrasında, 02 Kasım 2007’de Üsküp’te düzenlenen, “Türkiye’ye destek, Teröre Lanet Mitingi” bunun en güzel örneklerindendi. O sıkıntılı günlerde Üsküp’ten yükselen bu ses, dağlanan ciğerlerimizi biraz olsun ferahlatmıştı.
Aradan yıllar geçti. Ve evlad-ı Fatihan, küresel güç ve sermaye odaklarının yerli işbirlikçileri vasıtasıyla, milli iradeye ipotek koymaya yeltendiği bugünlerde, anavatana tam destek vermeye devam ediyor.
Her şerde bir hayır vardır: Türk milletini bölmeye yeltenenler, Türk-Arnavut ve Türk-Boşnak kardeşliğini pekiştirdiler!
Üsküp ve Gostivar ve Zenitsa’da, binlerce Müslüman Türk, Arnavut ve Boşnak, Türkiye Cumhuriyeti’ni istikrarsızlaştırmaya ve milli irade üzerinde oyun oynamaya kalkanlara en güzel cevabı verdiler.
Düzenlenen destek mitingleri adına çok şey söylenebilir. Ancak biz birkaç dövizden bahsetmekle yetinelim:
Zenitsalı Boşnak: “Türkiye’miz Hep Güçlü, Mutlu Olsun, Kardeşlik Dolsun!”
Makedonya Arnavutları: “Çanakkale’de Dedelerimiz Şehid Oldu. Şimdi Torunları Hazır.”
Makedonya Türkleri: “Vatan Sana Canım Feda!”, “Dik Dur Eğilme, Rumeli Seninle!”
Dosta güven, düşmana korku veren bu desteği şaşırtıcı bulanlara, bir tarihi hakikati hatırlatalım: “Çanakkale Savaşı’na, biri Gora’dan olmak üzere, Kosova’dan sekiz tabur katılmıştı. Bunlar; Yeni Pazar, Yeni Varoş, İpek, Gora, Prizren, Priştine, Üsküp ve Kalkandelen taburları idi.” [Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Sayfa 75]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.