Can’ım benim!
Adam fevkalade hayırhah!
Bundan asla şüphe yok. Kesinlikle memleketin, insanımızın, hatta ve hatta Başbakan’ın iyiliğini istiyor.
İstanbul’daki Beyrut manzarasından hoşnut değil.
Buyuruyor ki: “Başbakan’ın “millî irade“nin kendi tabanından ibaret olmadığını, Keçiören kadar Kuğulu Park’ın da, Kasımpaşa kadar Gezi Parkı’nın da Türkiye olduğunu anlaması lâzım...”
Ne müthiş feraset, ne dehşet basiret… O kadar olur!
Hüküm buysa buyurun: Türkiye Can ve hempalarından ya da Gezi’de toplanan ve bir kısmı “çapulcu” olduğunu ağzıyla ikrar eden güruhdan ibaret değil.
Evet; Türkiye’nin tamamının reyi mühim ve mutaber. Görüşlerin, fikirlerin ortaya konulacağı meşru zeminler var. O zeminler bu zeminler mi? Protestonun da bir adabı var.
“Biz halkız, bizim dediğimiz olacak! Dediğimiz dedik, çaldığımız düdük!”
Tamam siz (de) halksınız. Sizin dediğiniz olsun. Peki büyük çoğunluğun dediği ne olacak? Onlar neyin nesi? Onların reyi, fikri, görüşü ne olacak?
Mesela, yarın Can ve hempaları sokağa salınsalar ve “Meclis’in kararlarını tanımıyoruz, biz daha seçilmiş, nitelikli yurttaşlarız. Kanunları biz yapacağız. Hükümet bunu uygulayacak” derseler ne yapacağız?
Esasen bugüne kadar yapılan bundan çok farklı birşey mi?
Evet salya sümük sarızeybekçi! Bugüne kadar diktatör medhiyeleri ile serpildin, şöhret oldun. Senin idealindeki yönetim öyle bir yönetim.
Sana menemeni hatırlatayım. Seversin menemeni! Ben de, elbette bol acılı olanını! Acılı olmayan menemene menemen denmez zaten! Şimdi olsa da ekmeğimizi bana bana yesek!
Şaka bertaraf. Asıl Menemen elbette şaka götürmez.
Yıl 1930… Yer Menemen. Orada mürettep bir vak’a dolayısıyla milletin kanına ekmek doğranmıştır. O kanlı ekmek hâlâ Can gibilerinin temel gıdasıdır.
“Menemen Vak’ası” denilen hadise dolayısıyla Tek Parti terörünün nasıl sınır tanımaz bir nitelik taşıdığı bütün açıklığı ile görülmüştür.
Danışıklı çok parti denemesi olan Serbest Fırka bilhassa İzmir ve civarında ciddi alâka görür, Fethi Bey’in İzmir gezisi dolayısıyla büyük kalabalıklar toplanır, devleti yönetenlerin resimleri yırtılır, “kurtar bizi” tezahüratı yapılır. İzmir’e çok yakın mesafede bulunan Menemen kasabası Serbest Parti’nin belediye seçimini kazandığı yerlerdendir. Serbest Fırka’ya rey veren Menemen halkı CHP heyetini de yuhalamıştır.
Menemen hadisesinin zemininde bu vardır.
Menemen’deki hadise, irtica kılığı altında ortaya çıkan ayak takımından esrarkeş bir kaç kişinin (altı kişi, ikisi çocuk yaşta) Menemen’de meydana getirdiği bir hadise olarak görünmektedir. Jandarma Komutanı askerleriyle birlikte hadiseyi pencereden seyretmiş ve olaya müdahale edilmesi yolunda askerlerin ikazını dikkate almayı gerekli bulmamıştır. (Nedense!)
Hadise esas itibarıyla esrarkeş ve meczup bir kaç kişinin meydana getirdiği basit bir adlî vak’adır. Buna dinî renk veya hava verilmesi sonucu değiştirmez.
O sırada Ordu kumandanı olan Fahrettin Altay hatıratında M. Kemal Paşa’nın ve diğer devlet erkânının meseleye nasıl yaklaştıklarını apaçık anlatmaktadır.
Zamanın cumhurbaşkanı, Menemen’in haritadan silinmesi, tamamen dağıtılması gerektiği görüşündedir. Bazı gazeteler yayınlarıyla hükümetin korkulacak bir şey olmadığını telkin etmişlerdir. Öyleyse, sorumluları Divan-ı Harbe verilmelidir.
Meseleye bu şekilde yaklaşan üst yöneticiler, küçük bir kasabada cereyan eden ve hiç bir şekilde genişleme istidadı olmayan bir vak’ayı hükümet darbesi veya inkılabı yıkma isyanı olarak göstermişler ve bir yıldırma harekatı için kullanmışlardır. Nakşi Şeyhi Esad Erdebilî hadiseye hiç bir şekilde dahli olmamasına rağmen İstanbul’dan getirilmiştir. Bu sırada yaşı 90’a yakındır. Bu vesile ile Menemen’i hiç görmemiş, hadiseyle alâkası olmayan şahıslar ülkenin uzak yerlerinden apar topar vak’a mahalline getirilmiş, mahkemeye sevk edilmiş ve nihayet idam olunmuşlardır…
İşte mükemmel yönetim ve yönetici böyle olur! Değil mi Can baba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.