Freud’ün Metafizik Kızı: Perihan Mağden
Erenköy Kız Lisesi'nde, bir tarih hocamız vardı. Tarih dersinden çok çeken arkadaşlar, onun hakkında yıllığa şöyle yazmışlardı: "Herodot’un bir kızı olmuş, adını Semra koymuş."
Bu sözden ilham alarak diyorum ki "Freud’ün bir kızı olmuş. Adını Perihan koymuş". Gerçi psikanalizin babası Freud, mezardan kalkıp gelse ve kızının incilerini okusa babalıktan istifa edib "Perihan’ın oğlu" makamına tenzile itiraz etmezdi.
Peki şaşır mıydı?
Hayır.
Zira, "30 yıldır insan ruhunu inceliyorum. Yine de kadınların ne istediğini anlayamadım" diyen birisi olarak Perihan’ın incilerine anlayış gösterirdi.
Bu yazdıklarımın sebebi , Perihan Mağden’in, Taraf adlı gazeteye verdiği röportajında Başbakan hakkında söyledikleri. Daha doğrusu, psikanalizin babasını pes ettirip anası makamına yükseldiği tahlilleri. Psikanalitik tahlillere kendisini öyle kaptırmış ki birileri de çıkıp benim şuuraltımı irdeler diye bir derdi yok.
Önce, kendi ifadesiyle ”tüylerini diken diken eden” Kanal İstanbul Projesi’nden başlayalım.
İstanbul’u güzel bir kadına benzeten yazar, kanal projesini, kadının yüzüne atılan çizik olarak ifade ediyor.
Evvela; İstanbul güzel bir kadın ise kanal, yüzüne değil, olsa olsa bacağına veya ayağının altına atılan bir çizik olur. Sanki kanal, Terkos ile B. Çekmece arasından değil de sur içinden geçecek. İkinci olarak “kadın yüzüne çizik atmak” neyin nesi bir laf? Biraz psikanaliz bilen sormaz mı bu nasıl bir benzetme? Çizik mi yedin, çizik mi attın yahut güzel bir kadın görsen hasetten yüzünü çizilmiş gibi mi hayal ediyorsun? Yanlış anlaşılmasın ben sormuyorum. Psikanaliz, böyle dipsiz bir kuyu.
Psikoloji bilgisi derin olan yazar, Don-Volga nehirleri arasına, 1953 yılında atılan çiziğin, ilkönce, 16. yy'da Osmanlı Devleti'nin atmak istediğini; Kırım hanının –şimdiki dar kafalılar gibi- "çizdirmem" fitnesi sonucu, çizme eyleminin yarım kaldığını biliyor mu acaba? Ya İstanbul’a atılacak çiziğin fikir babasının, yine Osmanlı olduğunu; o kadar uzağa gitmeyelim Bülent Ecevit'in de projesi olduğunu biliyor mu?
“O Kasımpaşalılılıkta bir jilet atma arzusu görüyorum” cümlesi ise evlere şenlik. Kanal projesi Başbakanı jiletçi yapıyorsa o zaman, Bülent Ecevit ne oluyor? Üstelik Ecevit, Robert Lisesi'nden mezun. Yani, Mağden ile aynı liseden. Demek ki jiletçiler sadece Kasımpaşa’dan çıkmıyor.
DİKTATÖR TUTMADI MAMA’S BOY VERELİM
Şimdi bir parantez açıp psikanalitik bir toplum mühendisliğine bakalım.
Sıradan(!) bir aksiyon-dram filmi. 2005 yapımı, V For Vendetta. Geleceğin İngiltere’sinde tutucu, dindar ve agresif bir diktatöre karşı isyanı konu alan film, yine sıradan(!) bir film olan Matrix’i yazıp yöneten Yahudi Wachowski biraderlere ait.
Sıradan(!) bir komedi filmi: Diktatör. 2012 yapımı. Yahudi asıllı İngiliz komedyen Sacha Baron Kohen başrolde ve yapımcı. Bu sefer yöntem farklı. Absürd komedi.
Sıradan bir bilgisayar oyunu: Diktatörü Öldür. Hani şu doksan sonrası neslin oynadığı bilgisayar oyunlarından.
Parantezi kapatın ve Başbakan hakkında geliştirilen diktatör paranoyasında bu filmlerin etkisi olmuş mudur bir düşünün. Artı, bilgisayarda diktatör öldüre öldüre gözlerini kan bürüyen ve diktatörü indirmek için koşa koşa parka giden gençleri de düşünün. Sanal alem ile gerçek hayatı birbirine karıştıran zavallı gençleri…
Şimdi gelelim Mağden’in, Başbakanı, “mama’s boy”, yani, ana kuzusu yapmasına.
Gerekçesi, Başbakan'ın annesini kaybedince çok üzülmesi ve her hafta kabrine gitmesi. Hatta psikolojisinin bozulduğunu da ima ediyor.
Devam ediyoruz. 2008 yapımı mama’s boy filmi ile aşina olduğumuz "ana kuzusu" ifadesi aynı zamanda bir bilgisayar oyunu. Tam adı, Psikopat Ana Kuzusu.
Diktatörlükden, Psikopat ana kuzuluğuna… İlginç değil mi? Gezi ile indirilemeyen Başbakan, acaba doktor raporu ile indirilebilir mi? “Annesine çok üzüldüğü için devleti yönetemez” fikri tutar mı acaba?
Ayrıca, Başbakan'dan "annesine aşırı derecede düşkün bir çocuk" diye bahsetmek, düpedüz, küçümseme, tahfif ve itibarsızlaştırma adına kullanılan bir ifade. Uzmanından, psikanalitik numaralar durumu yani..
Şu ifadelere bakar mısınız?
“Çamlıca’ya dev bir cami dikildiği gün, tabii bunlar çok psikanalitik yorumlar, sanki gökyüzüne bakıp “Anneee, bak oğlunun camisine” diyecek. Kışla da öyle. Belki Taksim’de en büyük hayali bir camidir. Sanki gökyüzündeki anneye, onun inanışına göre cennetteki anneye, İstanbul’dan çok büyük, çok grandiyöz işaretler yollamaya çalışıyor. “Oğlunu görüyor musun anneciğim, bak bunu da yaptım” deme gibi bir psikoloji içine girdiğini düşünüyorum”
Röportajın devamındaki Öcalan ve BDP güzellemeleri dehşet. Mağden, Öcalan’ın müthiş zekasına şapka çıkarıyor.
"Evlilik Oyunu" başlıklı bir yazısında erkeğin az yontulmuşunun makbul olduğunu; yontulan erkeğin kadına benzediğini ifade eden yazarın Öcalan hayranlığı, acaba, Öcalan'ın yontulmamışlığı ile alakalı olabilir mi? (Tabi bu, Mağden'in dediği gibi psikanalitik bir yorum.)
Olur mu olur. Dedik ya Freud bile kadınların ne istediğini anlayamamış.
Röportajı okuyan Başbakanımız ne hissetmiştir bilemem ama, Öcalan'ın bıyıklarını burarak ya da karnını kaşıyarak "Ben neymişim meğer" dediğini görür gibiyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.