Meğer Saldırı Değil, Küçük Çaplı İtiş Kakışmış
Yavaş yavaş dökülmeye başladılar. Kuraldır ya katil, cinayet mahalline, mutlaka gelirmiş.
Solportal'de, 17 Temmuz günü, bir haber yayınlandı. Zehra Develioğlu'nun adli tıp raporu ile ilgili haberde şu ifadeler var.
"Zehra Develioğlu’nun Adli Tıp raporunda sadece, bacaklarının iç kısmında 1 ila 1,5 santimetre boyutlarında 5 adet ekimoz (hafif morluk) olduğu ileri sürülüyor. Kısa sürede geçen ya da sarı renge dönen cinsten morlukların, basit bir itmeyle meydana gelmesi mümkün."
Hemen ekimozun tanımına baktım." Herhangi bir travmaya bağlı olarak cilt altındaki kılcal damarların hasarına bağlı olarak kanın cilt altına sızmasıdır. Sızan kan vücut tarafından metabolize edilir. Ekimoz kırmızı, mavi, mor, lacivert, kahverengi, yeşil ve sarı renkler aldıktan sonra solar, kaybolur."
Gördüğünüz gibi hafif morluk diye bir ifade yok. Olay, 1 Haziran akşamı oldu. Rapor 5 Haziran tarihli . Yani morluklar, kısa sürede geçmemiş. Basit bir itmeyle meydana gelmesine gelince.... Körlerle sağırlar, mahkemede hesap verirken "azıcık ittik" diye birbirlerini ağırlamak için hazırlık yapıyorlar galiba.
Haberin devamında, şöyle diyor. " Rapora ilişkin bilgiler olayın bir saldırı değil, karşılıklı gelişen bir tartışma olduğu ihtimalini güçlendiriyor."
Hani, niyet okuma diye bir şey var ya? Artık buna, rapor okuma diye bir şeyi de ekleyebiliriz. Mesela; bıçaklanan bir adam için," Rapora ilişkin bilgiler yaralının bıçaklandığını değil, bıçaklanmak istediğini gösteriyor." demek mümkün.
Asıl bomba, haberin sonunda. "Olayın içinde yer alan direnişçilerden biri RedHack’e yaptığı açıklamada, Zehra Develioğlu’nun kendilerine hakaret ettiğini, bunun üzerine tartışma başladığını ve küçük çaplı bir itiş kakış yaşandığını söylemişti."
Şimdi, ben bu haberi, bütün çarpıklığına rağmen çok önemsiyorum. Neden mi? Vav-ı atıfa meselesi. Medrese talebesine imtihanda , kelimedeki vav'ın vav-ı atıfa mı , vav-ı kasem mi olduğu soruluyor. Yanlış cevap vermesine rağmen geçiyor. Müderrise itiraz edilince şöyle savunuyor." Ben bunun babasını da imtihan ettim. Orada, vav olduğunu kabul ettiremedim. Bu hiç olmazsa vav'ın varlığını kabul etti."
Artık, saldırıyı kabul ettiler. Mecburen edecekler. Gerçeğin, ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. " Yalan, iftira" diyenlere, bu konuda yazı yazanlara hakaret edenlere, ekimoz renklerinden en çok mor yakışır artık.
Redhack'a açıklama yapan çapulcu ise şecaat arz ederken sirkatin söylemiş. Bir kadın ve altı aylık bebeğine karşı, onlarca erkek ve kadın...Bir hayli orantılı... Onların köyde, küçük çaplı itiş kakış böyle oluyor demek ki . Büyük çaplıyı, hiç düşünmek istemiyorum.
Daha neleri itiraf edecekler göreceğiz. Yavaş yavaş, yavaş yavaş.... Birbirlerini bile ispiyon edecekler.
"BAŞÖRTÜLÜ YAZARLAR" MESELESİ
Başlık, Nihal Bengisu Karaca' nın son yazısının başlığı. Okumanızı tavsiye ediyorum. Bir yerinde, " Ciddiye almanız için Zehra Develioğlu'nun ölmesi mi gerekirdi?" diye soruyor.
Karaca , yazısında Gezi eylemine destek veren başörtülü yazarlardan da bahsetmiş. Yıldız Ramazanoğlu dikkatimi çekti. Bu konudaki röportajını okudum. Anlayamadım.
Algılayamadım. Körle yatan, şaşı kalkarmış ya... Liberallerle, demokratlarla bu kadar gezince, meselenin Gezi Parkı olmadığını görseler bile kopamıyorlar demek ki.. Karaca'nın, latife kabilinden yazdığı, "İyi başörtülüler de var." iltifatını önemseyen başörtülüler olduğuna inanıyorum. Ötekiler, bizi sevdikleri zaman kendimizi daha iyi hissediyoruz. Bir çeşit, "öteki mahalle" kompleksi.
Ayrıca, biraz internette dolandım ama, Ramazanoğlu'nun Zehra Develioğlu ile ilgili bir açıklamasına rastlayamadım. Belki de duymamıştır.
Şunu da sormadan edemeyeceğim. Bu saldırı haberini, Türkiye, Elif Çakır'dan öğrendi. Hilal Kaplan, Gezi hakkında sağduyulu yazılar yazdı. Acaba, hala, Taraf gazetesinde yazıyor olsalar Gezi'nin neresinde dururlardı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.