MEB'den Garip İtiraz!
Geçtiğimiz hafta içinde ilginç bir şey oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı, başörtüsüne serbestlik getiren Danıştay kararına itiraz etti!
28 Şubat sürecinde bir başörtülü öğretmen "Kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı davrandığı", "İdeolojik amaçlarla kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozduğu" öne sürülerek memurluktan ihraç edilmiş;
Bu haksızlık geçtiğimiz aylarda Danıştay’dan dönmüştü.
Danıştay 12. Dairesi oybirliği ile bu kararın haksız olduğunu kabul ve tescil etmişti.
MEB’in itirazı işte bu kararaydı.
MEB bu itirazla, bir öğretmenin başörtüsünden ötürü memurluktan ihraç edilmesinin hukuki olduğunu savundu!
Şaşkındık!
Nasıl olurdu bu?
Konuyu araştırdık, karşımıza çıkan tablo şaşkınlığımızı daha da artırdı.
Şöyle ki:
MEB Hukuk Müşavirliği'nin Danıştay’ın bu kararına itiraz etmesi mevzuat gereğiydi.
Ancak…
Bakan sorumluluk alıp bu itirazı imzalamayabilir, işleme koymayabilirdi.
Fakat Bakan bunu yapmadı!
İmzalayıp Danıştay’a gönderdi.
Bunu nasıl yapardı?
Yıllardır süregelen bir sorun hem de hep takozluk yapmış bir kurum olan Danıştay eliyle çözüm yoluna girerken, AK Parti iktidarı buna itiraz ediyordu!
Bu nasıl olurdu?
Biz bu sorulara cevap ararken,
Müşavir Osman Kılıç’ın emekliye ayrıldığı bilgisi geldi.
Haydaa…
Neydi bu şimdi?
Denilebilir ki,
“Müşavir, Hükümet politikasıyla uyuşmayan iş yapınca, bedelini ödedi, görevden el çektirildi.”
Ama olay öyle değil gibi.
Çünkü itirazın altında, Müsteşar'ın ve Bakan’ın imzası var.
Müsteşar ve Bakan en başta imzalamayabilirdi.
…
Ve şok bir iddia ilişti kulağımıza.
Şöyle:
Müşavir aslında sözkonusu itirazın siyaseten uygun olmayacağının farkındaydı.
Dolayısıyla böyle bir itirazı gündemine almadı.
(Osman Çelik, Hüseyin Çelik’ten bu yana MEB’de Hukuk Müşaviri. Dünya görüşü olarak AK Parti'ye çok da uzak biri değil ki, bu önemli görevde tutuluyordu yıllardır.)
Ancak ilgili Genel Müdürlük istedi, Danıştaş kararına itiraz edilmesini.
O da üstün emirleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kaldı.
Müsteşar ve Bakan da süreçten haberdardı, nitekim itiraza şerh koymayıp, altına imza attılar.
Sonra ise, ne gariptir ki, MEB’de, bu itiraz işleminin kabul edilemeyeceği dillendirilmeye başlandı.
Müşavir üzerinde baskı oluşturuldu.
Kendi başına hareket etmiş gibi, fatura Müşavir’e kesilmek isteniyordu.
Olup bitenlere akıl erdiremeyen Müşavir, “kim ne yapmaya çalışıyor anlamış değilim, ben bu işte yokum” deyip, emekliliğini istedi.
Evet olayla ilgili iddialar böyle.
Bu iddiaların doğruluk derecesi nedir ne değildir şuan için bilemiyorum.
Fakat, itirazın altında Müsteşar'ın ve Bakan’ın imzasının oluşu, kafamı hayli kurcalamakta.
Şimdilik şu kadarını soruyorum:
"MEB'de neler oluyor. Bu itiraz olayının aslı nedir, biri çıkıp açıklasın. Ve şimdi ne olacak?"
…
Gasp Sürüyor
Değerli okurlar,
Değinmek istediğim bir husus daha var.
28 Şubat sürecinin sembol kurumlarından THK’yı hatırlıyorsunuzdur.
Her kurban bayramında, Ramazan ayında halkın kurban derisine, fitresine musallat olur, “yetki bende, ben topluyorum, bana vereceksiniz derinizi, fitrenizi” derdi.
Toplardı da…
Bununla da yetinmeyip, camilere bağışlanan kurban derilerine kolluk güçleri ile baskınlar yapardı.
Ve okullarda ADD’li öğretmenler THK’nın fitre zarflarını dağıtıp, “içlerini fitre ile doldurup getirin” baskısı yaparlardı çocuklara.
“Geçti artık o günler, geride kaldı” derken, elime bir THK emri geçti.
Eski falan değil.
AK Parti’nin 11 yıldır tek başına iktidarda olduğu, 2013 Türkiye’sinde THK Başkanı, her eve bir zarf gönderip, aynen şöyle emrediyor: “Fitre THK’dan başka yere verilmeyecektir.”
İnanması güç ama gerçek.
Anlatayım:
Türk Hava Kurumu bugün halen kamu kurum ve kuruluşlarına toplu zarf göndererek, kendileri için halktan fitre ve zekat toplanılmasını istiyor.
Örneğin THK Muğla Şube Başkanı Ünal Türkeş imzalı yazıda “Fitre THK’dan başka yere verilmeyecektir” deniliyor.
26 Haziran 2013 tarihli yazıda Türkeş, zarf dağıtma suretiyle fitre-zekat toplama yetkisinin Türk Hava Kurumu’nda olduğunu belirterek, “Fitre Türk Hava Kurumu’ndan başka bir yere verilmeyecektir” diyor.
Resmi yazıda, askeri bir dil hakim ve adeta emrediliyor:
“Kuruluşunuza/belediyenize/köyünüze (…) adet zarf gönderilmiştir. Fitre zarflarının dağıtımı ve toplanması aşağıda belirtilen esaslara göre yapılacaktır.
1-Fitre Türk Hava Kurumu’ndan başka bir yere verilmeyecektir. Her eve 1 adet zarf verilecek, evre oturanın adedine bakılmaksızın hepsinin fitreleri bir zarfa koyulacaktır.
2-Zarflar halktan geri alınırken zarfın içindeki para görevliye gösterilecek, zarf sahibi tarafından imzalanacak, içine konulacak para miktarı para hanesine rakam ve yazı ile yazılacaktır. Zarfın üzerinde yanlışlıklar olursa rakam ve yazının üstü hafifçe çizilip zarf sahibi tarafından doğrusu yazılacak, silinti ve kazıntı yapılmayacaktır. Gereğini önemli rica ederim.”
Cidden öyle mi, THK bu yetkiyi kendinde nasıl görüyor, diye kafası karışanlar olabilir.
Araştırdım.
THK’nın dayanağı olan 28 Şubat yönetmeliği halen yürürlükte.
27 Aralık 1999 tarihli Yardım Toplama Esas ve Usulleri Hakkındaki bu yönetmeliğe siz de Başbakanlığın resmi internet sitesinden ulaşabilirsiniz.
15. maddesi aynen şöyle:
“Kurban derileri ve bağırsak toplama ile fitre ve zekat zarfı dağıtmak suretiyle yardım toplama yetkisi Türk Hava Kurumu’na aittir.
Türk Hava Kurumu, kurban bayramlarında kurban derileri ve bağırsağın toplanması ile zarf dağıtmak suretiyle zekat ve fitre toplanmasına dair usul ve esasları, yapılacak propaganda, reklam, kırtasiye ve makbuz basımı gibi işleri de kararlaştırır.
Kurban derileri ve bağırsak toplama, fitre ve zekat zarfları dağıtmak suretiyle yardım toplama faaliyetleri, bu Yönetmelikte belirlenen esaslar ile ikinci fıkra gereğince alınan kararlar doğrultusunda Türk Hava Kurumu şubelerince yürütülür.
Türk Hava Kurumu şubesi olmayan yerlerde o yere, en yakın şubesi veya merkezden görevlendireceği elemanları marifeti ile bu maddede belirtilen faaliyetleri yürütür.”
Bu yönetmelikte 2011’de bir değişiklik yapılmış aslında.
Ama özü korunmuş, bu maddeye hiç dokunulmamış.
THK da haliyle elindeki “gasp yetkisini” kullanmaya devam ediyor!
Bir kısım medya organında olsun, vatandaşlarda ve STK’larda olsun 28 Şubat sürecindeki duyarlılık bugün olmadığından; Hükümet de bu çağdışı yönetmeliği değiştirmediğinden gasp bu dönemde de sessiz sürüyor.
Bunun üzerine daha söze gerek var mı?