‘Huzûr’da olmanın huzûru: Duâ
Duâ Allah’a yalvarmak, O’nunla mükâleme etmek, diyaloğa geçmek olduğuna göre; Cenâb-ı Hakk’a yaklaşarak huzûruna varmanın huzûrunu yaşarız.
Duâda aracı yok, perde yok, engel yok.
Doğrudan doğruya Rabbimizle, istediğimiz anda, istediğimiz şekilde görüşmemizdir.
Çocuk aciz ve zayıftır.
Çocuk yalnızlıktan korkar.
Pek çok ihtiyacı var, onların karşılanmasını talep eder.
Aczini, fakrını anlaması, güçsüzlüğünü bilmesi onu çok güçlü kılar: Başta anne-babası olmak üzere akrabaları etrafında pervane olur! Bu, onun aczi ve fakrı sayesindedir. Herkesin onun imdadına, yardımına koşmasının sırrı bundadır.
İnsan da nazik ve nazenin bir çocuk hükmündedir. “İnsan, bütün zîhayat âlemi içinde nâzik, nâzenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmânirrahîmin dergâhında, ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla duâ etmek gerektir; tâ ki, makâsıdı ona musahhar olsun veya teshîrin şükrünü edâ etsin.” (Sözler)
Aciz ve zayıftır insan.
Aczimizin sınırlarını tesbit etmekten bile aciziz. Düşünün bir kere, 30 bin defa büyütülüp, ancak mikroskopla görülebilen bir mikrop bizi yerden yere seriyor!
Güçsüzüz. Gözsüz bir akrebe, elsiz ayaksız bir varlığa mağlûp oluyoruz.
İhtiyaçlarımız sınırsızdır. Güneşe, havaya, suya, tahıla, sebzeye, meyveye ihtiyacımız var. Anne-babalarımızın şefkatine ihtiyacımız var. Öyle ya, onların merhamet ve sevgileri olmasaydı bugün hiçbirimiz hayatta olmazdık! İşte, duâ ile acz ve fakrımızı ilân ederiz. O’nun sonsuz Rahmet ve Gınasını yanımızda buluruz.
Acz ve fakrımızı fark ettiğimiz ve duâmızla dile getirdiğimiz nisbette onlar bilemediğimiz, anlamadığımız ve ummadığımız bir zamanda—kimi zaman bir sürpriz olarak—karşımıza çıkarılırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.