Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

En büyük asker bizim asker

En büyük asker bizim asker

Türkiye 2012 yılında, yaptığı 17,9 milyar dolar askeri harcama ile dünyada en çok askeri harcama yapan ülkeler sıralamasında 15. sırada yer aldı. Milli gelirin % 2,3’ünü teşkil eden bu rakam son 25 yılın en düşük seviyesi. (Bu oran 28 Şubat sonrası % 4,5 idi) Son 10 yılda eğitim ve sağlık harcamalarının askeri harcamaların önüne geçmesi hiç şüphesiz ekonomideki verimliliği olumlu yönde etkiledi. 

Elbette her vatan evladı Türkiye’nin askeri kapasitesinin dosta ve düşmana yetecek büyüklükte ve verimlilikte olmasını arzu eder. Ama bu durum pek çok şartla birlikte tahakkuk ederse anlamlıdır. 
Ahmet Davutoğlu, bir ülkenin gücünü formüle ederken tarih, coğrafya, nüfus ve kültür gibi ‘sabit veriler’ ile ekonomik, askeri ve teknolojik kapasite gibi ‘potansiyel veriler’in toplamını, stratejik zihniyet, stratejik planlama ve siyasi iradenin birbiriyle çarpımından çıkan sonucu çarpar. (Stratejik Derinlik, s.17) 
Bu demektir ki tek başına askeri kapasitenizin bir kıymeti ve faydası yoktur. Tüm bu verilerin verimliliği ve büyüklüğü artsa bile sözgelimi ‘siyasi irade’nin zihniyeti, yeterliliği, memleket ve millet mefkûresi adalet ve hakkaniyet üzerine, milli iradeye saygı üzerine kurulu değilse, millete hizmete odaklanmış değilse askeri kapasitenin büyüklüğünün beladan ve tehlikeden başka ne sonucu olabilir?  
Darbeci kültürün ve milleti ve değerlerini yok sayan anlayışın tüm hücrelerine sirayet ettiği ‘emanetçi’ bir yapı asli vazifelerini hakkıyla yapabilir mi? Elbette yapamaz ve yapamadı da! Bugün askerimizin birçok başarısından söz edebiliyorsak bu başarılar ‘birçok olumsuz’ şarta rağmen ve bünyesinde kökleşen ve kaynağı maneviyat ve millet olan değerler vesilesiyle gerçekleşmiştir. Bunun böyle olduğunu en iyi bu değerlere düşman olanlar bilir.
En kritik ve dış tehditlerin yoğunlaştığı dönemlerde hükümetlere muhtıra hazırlamakla meşgul (Örnek: 27 Nisan), ülke idarecilerinin eşinin başörtüsünü açtırmak için bin bir türlü kulis ve baskı yapan, medyayı ve yargıyı etkilemek için her türlü teşebbüste bulunan, birçok imkâna rağmen istihbaratı dışarıdan gelen taarruzlar için kullanamayan (Örnek: Haziran 2012’de düşen keşif uçağının akıbeti), kendilerine en çok ihtiyaç duyulan zamanda sırf kendi zihniyet yapılarına göre siyaset belirlenmediği için istifa eden (Örnek: Temmuz 2011’de Suriye meselesinin en hassas zamanında kuvvet komutanlarının istifası) bir ordu nasıl ülkesini hakkıyla savunabilsin? 
Önce bu çarpık zihniyetin değişmesi ve ıslah edilmesi lazım elbette. 
Bu meyanda, TSK İç Hizmet Kanununun 35. Maddesindeki bu yılın Temmuz ayında gerçekleşen devrim niteliğindeki değişim elbette önemli ama yeterli değil! 
Darbeci komutanların cezalandırılması elbette Türkiye’nin istikbali için çok önemli ve devrim niteliğinde hukuki bir hamle ama yeterli değil!   
Bataklığın kurutulması için, Burhan Kuzu’nun da bir mülakatında ifade ettiği gibi Harp Okullarındaki müfredatın değişmesi lazım.    Gençlerin kafalarından bu darbeci kültür virüsünün ayıklanması; millet iradesinin ve milletin üstünlüğünün kazınması lazım. 
Ordumuzun tarihindeki ve milletimizin gönlündeki müstesna yerine layık bir şekilde bu zihniyetin kışlaya da sirayet etmesi ve Peygamber Ocağı’nda nitelikli eğitim ve terbiye ile birlikte manevi eğitimin de bulunması lazım.  
Bu zihniyet değişikliğinden sonra ancak kapasite ve verimlilik artışı için yapılan icraatlar çok daha anlamlı olacaktır. 
Söz gelimi, 700 bin kişilik ordumuzu 397 generalimiz komuta ediyor. Gazeteci Gürkan Zengin, son yazdığı kitabında birçok askeri uzmana “Türk ordusunun kaç askere ve generale ihtiyacı var?” sorusunu yönelttiğini ve hiçbirinin 400 binin üzerine çıkamadığını ve ihtiyaç duyulan general sayısının da 100 olduğunu ifade ettiklerini kaydediyor. (Kavga, İnkılâp yay. ) 
Asker sayısındaki hassasiyet ve sayıca dünyanın ikinci büyük ordusu olma vasfını pazarlama gayreti mesela niçin bir füze savunma sistemi kurmaya yoğunlaşamadı bugüne kadar? Elbette, ANKA, ATAK, Fırtına Obüsler, casus uydu gibi önemli hamleler, pilotlarımızın dünya çapında bilinen tecrübe ve başarısı bizim için iftihar vesileleri ancak yeterli değil! Ne ruh beden için ne de beden ruh için ihmal edilmeli! 
Ordumuzun kahramanlığının ve büyüklüğün sebebi elindeki silah olmadı hiç, sinesindeki imanı ve cesareti oldu. Bağrından çıktığı milletinin iradesine saygılı, kışlasında Kur’an okunan, harp talimi ile birlikte ahlak dersleri verilen, ismini aldığı Peygamberin anlatıldığı, beş vakit ezan sesi yankılanan, cemaatle namaz kılınan bir asker ocağı güçlü olmaz mı? 
  O ‘bizim’ asker, ‘en büyük asker’ olmaz mı o zaman?  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Muhsin Meriç Arşivi