Başbakan’ın “yandaş seçen” gözyaşları
Başbakan’ın, Esma’nın “cuntacı katiller” tarafından öldürülmesi üzerine babasının ona yazdığı mektubu dinlerken ağladığı görüntüleri izlediniz mi?
Şimdi burada “Esma kimdir?” diye sormayın sakın. Zira tarihe not düşelim, bugün için Esma’nın kim olduğunu bilmek, “küresel şer odakları”nı tanımak için de, “vesayet”ten ve “mezalim”den kurtulmanın yolunu bulmak için kritik eşiklerden biri hükmündedir.
İşte Başbakan Erdoğan, babasının Esma için yazdığı “ibret ve duygu yüklü mektup”u dinlerken ağladı. Öyle “siyaseten” ve “yandaş toplamak için” değil, “hakikaten” ve “yürekten bir ağlama”ydı. Görüntüleri bir kez daha izleyin, ağlayarak konuşmaya çalışırken dudaklarının nasıl titrediğini göreceksiniz. Öyle “yapmacık ağlayıcılar” gibi olmadığını da...
Tabiî CHP ve MHP’den benzer tepkiler gecikmedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın, Başbakan’ın gözyaşlarının Mısır’daki insanlık dramını hatırlattığını belirttikten sonra, “ancak” diye kayıt düşmesi bize yabancı değil. Zaten CHP, kurulduğu günden bu yana ne yaptıysa hepsini “ancak” ya da “ama” kayıtlarıyla yapmıştır. En meşhurlarını hatırlayalım:
“Halk için, ancak halka rağmen”, “müslüman olabilirsiniz, ancak yaşayamazsınız”, “padişaha hayır, ancak demokratik diktatörlükte sakınca yok”, “Kur’an hükümlerine durağan olduğu için hayır, ama Kemalist ilkelere ve devrimlere kaskatı durağanlığına rağmen evet” gibi daha pek çok anlayış CHP mahsulü değil mi?
Faik Öztrak “ancak” deyip devam ediyor:
“Başbakan’ın İhvan partisinin mensuplarının acıları için dökülen gözyaşlarının; kendi ülkesinde bir parkın alışveriş merkezine dönüşmesini engellemeye çalışırken polis şiddeti neticesinde yaşamını yitiren gençler ve aileleri için akmadığını da hatırladım.”
Görüyor musunuz? Aynı “küresel derin yapılar”ın, “halkların özgürlüklerini tekrar vesayet altına almak için” biri Türkiye’de, diğeri Mısır’da sahneye koyduğu ve esasında aynı mihraklar/merkezler tarafından yönetilen “derin kalkışmalar”ın, karşı saflarında bulunan kişileri bir tutuyor.
Canına kastedilen, defalarca suikastlardan kurtulan, alaşağı edilmeye çalışılan Başbakan’dan, kendisine bunu reva gören “derin ve kirli mihraklar”ın dolduruşuna gelerek kalkışmaya malzeme olanlara, “mazluma karşı hissettikleri”nin aynını hissetmesini nasıl beklerler?
Mısır’da ölen Esma’nın “derin vesayet”e karşı çıkan tarafta olduğunu, Esma’yı öldüren elin ise Türkiye’de “derin vesayet”i ihya etmek için ayaklananlarla aynı tarafta bulunduğunu bile bile, Esma’nın ölmesi ile “Esma’nın mücadelesi”ne karşı olanların ölmesini bir tutabiliyor. Niye? Çünkü CHP demek, bütün iyilikleri-güzellikleri “ancak”larla iptal eden parti demektir de onun için.
Daha sonra öyle bir ifade kullanıyor ki, sıradan birinin bile kurmayacağı ve milletin bunlara niçin vekalet vermediğini gösteren cinsten bir mantık... Şöyle diyor:
“Başbakan’ın, ülkemizin bu kadar sorunu varken, “benim cumhurbaşkanım Mursi’dir” noktasına kadar gitmesini, tüm bakanların işi gücü bırakıp dış politika konuşur hale gelmesini anlamak mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının Cumhurbaşkanı, ne zamandan beri, “kardeşim” dediği sayın Abdullah Gül değil de, Mursi oldu?”
Gördünüz mü? “Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlık”ının da, “kendine yeterlilik”inin de, “uluslararası vesayetten kurtuluş”unun da şartlarından birinin, işte Suriye, Mısır gibi ülkelerde “vesayete karşı özgürlükten yana”, “zalime karşı mazlumdan yana”, “dünyanın emperyal güçlerinin oyunlarına karşı yerel stratejilerden yana” olabileceğinin farkında değil.
Zaten bu kadar “ince ve ileri düzey bir değerlendirme”yi “kısıtlı CHP zihniyeti”nden beklemek haksızlık olur, değil mi? Öyle ya, kimseye gücünün yetmeyeceği, aklının ermeyeceği bir şeyi yüklememek lazım.
Fakat, Başbakan’ın “benim Cumhurbaşkanım Mursi’dir” sözünün ne manaya geldiğini anlamayacak kadar aciz ve idraksiz olabileceklerini görmek çok şaşırtıcı. Bu sözü almış, “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının Cumhurbaşkanı, ne zamandan beri, “kardeşim” dediği sayın Abdullah Gül değil de, Mursi oldu?” diye soruyor.
Şimdi, CHP’nin niçin halkı bir türlü anlayamadığını, halk tarafından da niçin itibar edilmediğini anladınız mı?
Biri şu CHP’liye Türkçe’yi öğretsin lütfen! Biz onu idare ederiz de, dünyaya bizi rezil edecek diye korkuyorum. Başbakan’ın bu sözünün, “benim için Mısır’a Cumhurbaşkanı, askeri darbenin atamasıyla gelen kişi değildir, ben onu tanımıyorum; benim nazarımda Mısır Cumhurbaşkanı, Mısır halkının seçtiği Mursi’dir” anlamına geldiğini anlatabilecek bir dil uzmanı lazım.
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da Başbakan’ın ağlamasını eleştirenlerden. Diyor ki: “Gözyaşı gibi insani bir değeri kullanarak insanlarımızı etkilemeye çalışmayı dürüst bulmuyorum.” CHP’li Öztrak da aynını söylüyordu: “Demek ki Başbakan’ın gözyaşları, yandaş seçiyor, haksız yere öldürülen herkes için aynı cömertlikle akmıyor!”
Başbakan, gözyaşı dökerken yandaş mı seçiyor?
Bence evet ve iyi ki Başbakan, “hakkın ve hukukun yandaşlığı”nı, “mazlumun yandaşlığı”nı, “özgürlüğün yandaşlığı”nı seçmiş. Ya bir de tersi olsaydı?... “Derin ve kirli ilişkilerin mümessilleri” gibi haksızlığın, hukuksuzluğun, diktatörlüğün, zalimin, esaretin, vesayetin yandaşı olsaydı!...
Bunlar “katı yürekli, taş kalpli, duygusuz bir Başbakan modeli” istiyorlar. Oysa ancak “ağlayabilen bir Başbakan” halkına ihanet etmez, mazlumların haklarını korumak için elinden geleni yapar, değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.