Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Türkiye'nin Yalnızlaştırılması

Türkiye'nin Yalnızlaştırılması

Geçenlerde bir yazımda, “Erdoğan’ın muhalifleri sadece Kılıçdaroğlu ve Bahçeli değildir; bütün dünyadır.” demiş; Türkiye’nin yalnızlaştırılmaya itildiğini söylemiştim. Son bir kaç günde, “yalnızlaş(tır)ma” konusu tartışılmaya başlandı. İyi bir gelişme...

Türkiye, tarihinde dört defa yalnızlaştırıldı. İlki Lozan ile yapıldı. İkincisi, genç cumhuriyetin kendi tercihiyle yaptığı içe kapanmaydı. Üçüncüsü, Kıbrıs çıkarmasıyla yaşandı. Dördüncüsünü şimdi yaşıyoruz.

Osmanlı’nın çöküşünden beri, hep yalnızız... Aşağılık kompleksinden ve köleci zihniyetten kurtulup “efendi” oluncaya kadar da bu yalnızlaştırma devam edecek.

Lozan ve arkasından uygulanan iç politika ile Doğu dünyasından koparılarak yalnızlaştırıldık; zaten Batı da bizi bir türlü kabul etmedi. Avrupa devleti olma şansımızı da Viyana Bozgunundan sonra kaybettik. Kaybediş o kaybediş...

Avrupa’nın hafızasında hâlâ İkinci Viyana Kuşatması var; Amerika da Lozan’da pay alamamasının sancısıyla hareket ediyor.

David Fromkin’in “Barışa Son Veren Barış” adlı kitabını okumuşsunuzdur. Fromkin, daha kitabın adından da anlaşılacağı üzere, 1914-1922 yılları arasında Ortadoğu kıyametinin konu edildiği sözde barışları inceler kitabında. Ve kitabın özü şudur: Bu barış, barışı gerçekten bitirmemiş; barışa son vermiş ve gerçek barışı ertelemiştir. Çünkü Avrupa’nın ve Amerika’nın Ortadoğu’da hesabı kapatılmamıştır. Hesabın kapatılması, Türkiye’nin yok edilmesiyle olacaktır.

Şimdi yaşadıklarımızın arkasında, işte bu yok edilme amacı yatmaktadır.

Bunun alt yapısı 1990’lardan itibaren hazırlanmaya başlamıştır. Önce Huntington’un, eski bir makalesi gözden geçirtilerek yeniden tedavüle sokulması sağlanmış ve böylece medeniyetler çatışmasında, Türkiye’nin yalnız kalacağı tezi işlenmiştir. Bu tez dünya kamuoyuna mâl edildikten sonra da, Amerika’da Müslümanlığa bulaşmış olan Obama iktidara getirilmiştir. Dikkat edin, 1991 ve 2003 Irak operasyonları, sadece Irak merkezli bir gözdağı iken, Obama iktidara geldikten sonra tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika kaynar kazana döndürülmüştür. Başlarda, Türkiye aktif dış siyaset güderek İslam ülkelerindeki olaylara müdahil olmuş ve bunda başarılı da olarak bütün İslam ülkelerinde büyük bir sempati toplamıştır. Bu sempati hâlesini hesaplayamayan ve Türkiye’yi hâlâ o eski ülke zanneden Avrupa ve Amerika, yeni Türkiye’nin rol kapması karşısında telaşlanmış; tam da terörü bitirmeye yüz tuttuğumuz bir anda önce Suriye olayı patlak vermiş; ardından da bu yaz başında Mısır’daki dram yaşanmaya başlamıştır. Türkiye hem Suriye’de hem de Mısır’da muhalefetle iş birliği yapıp, güya oralardaki iktidarlarla ters düşürülmüştür. Tıpkı Lozan’da olduğu gibi bu, İslam ülkelerinden koparılarak Türkiye’nin yalnızlaştırılmasının yeni bir aşamasıdır.

Oyun basittir... Bir İslam ülkesinde sorun çıkarılacak ve Türkiye her ülkede muhalefeti desteklecek konuma getirilecektir. Taşlar buna göre dizilmiştir.

Yalnızlaştırma politikasında, Türkiye’nin yapacağı, etkin ama “aktif tarafsızlık”tır. Bu Suriye’de de böyle olmalıydı; Mısır’da da... Bu iki ülkede başaramadık; bari yeni buhranlarda oynanan tezgahı göz önünde bulundurmalıyız.

Amerika’nın bundan sonraki hedefi İran olacaktır. Çünkü İran etnik yapıya dayanan asabiyeti yoğun bir ülkedir. Mesela oradaki Azeriler ve Türkmenler, blok halde büyük bir coğrafyaya yayılmış durumdadır ve bu da Amerika’nın ağzını sulandırmaktadır. İran oyununa ne İran devleti gelmeli, ne de Türkiye!...

Ayrıca, Türkiye, bölgesinde yaşanan krizlerden rol çıkarmalıdır. Kopan fırtına, kendi coğrafyasında kopmakta ve yaşanan mazlumiyet ve mağduriyetler, ya din kardeşleri ya da soydaşları tarafından yaşanmaktadır. Bu tabloda Türkiye’nin alacağı rol, onu kölelikten efendiliğe taşıyacak bir roldür.

Türkiye’nin kölelikten efendiliğe taşınmasına karşı çıkan iç muhalefet, değişen şartlara dayanamayacak ve bir süre sonra tarihin tozlu raflarında yerini alacaktır. Bu yüzden onları ciddiye almaya değmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi