Batıl Güce Dayanır
Batıl sadece menfaatine tapar ve ona ulaşma mücadelesinde dine, imana, ahlaka, fazilete, insanlığa değil, sadece ve sadece güce bakar, gücü bilir, gücü sayar ve güce kuvvete dayanır.
Bütün haksızlığının, hukuksuzluğunun, zulmünün, sömürüsünün, katliamının arkasındaki itici ve kışkırtıcı güç, sadece maddi güç ve kuvvettir. Vicdan gibi, insaf gibi, insanlık gibi, erdem gibi değerleri tanımayışı, verdiği acıdan etkilenmeyişi de bu yüzdendir. Alçakça bütün şımarıklığının ve hoyratlığının sebebi de budur. Anladığı dil de budur batılın.
Batıl güçlü olduğu zaman başkalarının yer altı ve yerüstü servetlerini vurarak, kırarak ellerinden alır. Ona “aman ayıp olur, hak hukuka aykırıdır, insanlığa sığmaz, acı, merhamet et” diyerek insafa, adalete, insanlığa davet etmek, yalvarıp yakarmak boşunadır. Hatta iştahını kabartacağı için belki daha da zararlıdır.
Batıl, çıkarları için binlerce, milyonlarca insanı gözünü kırpmadan öldürür. Hatta bazen zevk alarak da öldürür. Tarihte düşmanlarını kılıçtan geçirmiş ve daha ölmemiş alacanlı insanların üzerine sofra sererek yemek yemiş canavarlar az değildir. Bosna’da, Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de sergilenen vahşet hala çok tazedir. Minarede ezan okuyan müezzini canlı hedef tutarak silah atış yarışı ne demektir Allah aşkına? Bu nasıl bir duygudur?
Onlar boşuna dememişler “insan insanın kurdudur” diye. Akif de Peygamber Efendimiz (Aleyhi's Salatu ve's Selam)'den önceki cahiliyyeyi anlatırken diyor ki:
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
Amerika'yı bulan Avrupalılar oradaki yerlileri nasıl yemişlerdi hatırlayalım. Dün Japonya’ya iki atom bombasını nasıl atmışlardı unutmadık. Bir anda binlerce, milyonlarca insan kül oldu. Avrupa tarihi, birinci ve ikinci dünya savaşlarında öldürülen insanları dehşetle yazar. Bir de kalkmış bu “tek dişi kalmış canavarlar”, utanmadan sıkılmadan kendilerine medeni, başkalarına “barbar” ve “yamyam” derler…
Ve maalesef imandan uzaklaştıkça İslam dünyasında yaşanan korkunç cinayetler... bu bile dinden koptukça nasıl canavarlaşıldığının açık örnekleri değil midir? Kafirin, batılın yerlisi ile yabancısı arasında fark yoktur. Ancak bunu masum Müslümanların anlaması çok zordur. Bu saflıkları, iyi niyetleri, bu kadar kötülükleri insanlardan beklemedikleri için, evet, sırf bu yüzden sık sık kandırılırlar.
Bütün bunlar batılın sadece güçten anladığını göstermeye kafidir. Bunun için batıl sürekli silahlanma yarışı içindedir. Hala bölgesel savaşlarda denedikleri silahlarını nasıl acımasızca kullandıklarını görüyoruz. Yazmaya dilimizin varmadığı rezalet ve kepazelikler. Hele bu son zamanlarda Amerika’nın Afganistan ve Irak’a, İsrail’in de Filistin ve Lübnan’a saldırısı herkesin aklını başına bir kere daha getirmiştir herhalde.
Ne insan hakları, ne savaş hukuku, ne sivil, ne kadın, ne çocuk dinlediler, yağmur gibi yasaklanmış bombalar yağdırdılar savaşmayan sivillerin üstüne. Hastahaneleri, ambulansları, ilkokulları vurdular. Yasaklanmış silahların her çaşidini kullandılar açıkça. Hem de bütün insanlara televizyonda göstere göstere. Kimyasalı da var, misketi de. Ne BM’nin, ne de uygar geçinen Batının gıkı çıkmadı.
Ah Müslüman ah! Bunlara sebep bir yerde sensin. Meydanı batıla bırakmayacaktın!
Ama iş işten geçmiş değildir. Her şey bizim şuurlanmamıza, dinimizi bilip yaşamamıza, birlik ve beraberliğimizi korumamıza, düşmana karşı güç ve kuvvet hazırlamamıza ve cihat ruhunu, şehadet ruhunu diri tutmamıza bağlıdır. Bunları edinmek zor olabilir, mümkündür. Hem zevkli ve izzetlidir. Emin ol, küfrün işkencesi altında izzetsizce, şerefsiz ve haysiyetsizce yaşamaktan daha zor değildir.
Biz bunları yeni bir kitabımızda yazdık: “Cihat ve Zafer Şartları”. İnşallah önümüzdeki aylarda basılacak, okursunuz.
Evet, zaferin de şartları vardır!