Ruhsuz adam! Ağlayamazsan anlayamazsın...
Başbakan Erdoğan tıpkı bir lokomotif gibi, Türkiye’yi peşinden götürüyor. Tüm siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını istediği güzergâhta yol aldırıyor. Gündemi Erdoğan belirliyor yani. Bunu yaparken de her zaman önceden bir planlama söz konusu değil. Anlık tepkileri bile gündem oluyor, tarihe kayıtlar düşülüyor.
Mesela İsrail Cumhurbaşkanına Davos’ta yaptığı “one minute” çıkışı böyle bir şeydi. İlk iki gün nefesler tutulmuştu. Zira bir ülkenin cumhurbaşkanına “sizleri iyi biliriz, bebek katilisiniz” demek uluslararası hukuka göre savaş sebebi olabilirdi, ağır bir ithamdı. Ne zaman İsrail özür diledi Erdoğan’ın karizması sadece Türkiye’de değil, dünyada ve de özellikle İslâm âleminde tavan yaptı. Bir Arap diplomatın ifadesi ile “Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hangi Arap ülkesinde seçimlere girse seçimin galibi olur”du. Erdoğan’ın son Ülke TV çıkarmasında da aynı türden bir olay yaşandı. Turgay Güler’in Sıra dışı programına konuk olan ve üç gazetecinin gündeme ilişkin sorularını cevaplandıran Başbakan Erdoğan, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in liderlerinden Muhammed el-Bilteci’nin kızı Esma’nın Rabiatül Adeviye meydanında şehadeti üzerine babasının yazdığı mektubu okurken bir anda gözyaşlarını tutamadı. Zira Esma ile babası arasında yaşanan olayın bir benzerini de Erdoğan ve kızı yaşamıştı. Bir ömür boyu aşağı-yukarı her akşam evine gece 1-2 gibi gelen Başbakan, bir gece odasının kapısında kızının bantladığı bir mesajla uyarılmıştı:
- Baba, bir geceni de bize ayır.
Kızı haklıydı, babasının yüzünü unutmuşlardı adeta. Baba haklıydı, kendisini Üstad Necip Fazıl’ın “Güneşi ceketinin astarı içinde kaybetmiş, marka Müslümanlarından” değil Türkiye’yi düştüğü yerden ayağa kaldıracak bir kaldıraç gibi görüyordu. Bunun için de çalışmalıydı. Hem de çoook! Burada fedakârlık gerekiyordu, anadan, yardan, serden geçmek gerekiyordu. Baba fedakârlık ederken, aynı duyguların karşı tarafa da hakim olması gerekiyordu. Birden kızının o gece kendisinden istediği “Baba, bir geceni de bize ayır” arzusu birden gözlerinden yaş olup akıverdi. Programın sahibi Turgay Güler de “Artık bundan sonrası sözün bittiği yer” deyip programı noktalayıverdi. Gerçekten de artık söz bitmişti. Bu olay bütün televizyon kanallarında birinci haber olarak patlarken Kemal Kılıçdaroğlu adında bir ruhsuz adam da hasedinden çatlayıverdi. Ona göre ağlamak zayıflıktı, başbakan ağlayarak zafiyetini ortaya koyuyordu. Kılıçdaroğlu ağlamanın insani bir vasıf olduğunu ne zaman öğrenecek ya da öğrenebilir miydi? Ona bir cevap da Bekir Bozdağ’dan geliyor:
- Ancak insanlar ağlar!
Yani Kılıçdaroğlu “Gündüz insan, gece hırt” mı, ağlayamaz mı?
Efendim bendeniz Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumunu ümitsiz bir vak’a olarak görüyorum. Düşünsenize cumhuriyetten bile eski olan bir parti ve “Asacağız, asılacağız ve başaracağız” diye yola çıkılmış, partinin ilk genel başkanı, inkılapların sahibi mecliste kürsüye fırlayıp “Anlaşılan bazı kelleler gidecek!” diyerek cumhuriyetin temeline ilk tehdidi koyuvermiş. Sonra da gelsin idamlar! İskilipli Atıf Hocalar başta olmak üzere, nice tarikat liderleri, şapka giymeyi reddeden ulema ve halk için kurulmuş sehpalar. Yani bu cumhuriyet kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş. Ardından İslam’a karşı düşmanlıklar gelmiş. Önce ezana uzanmış diller, sonra Kur’an öğretimi yasaklanmış. İstiklâl Mahkemeleri halkın üstünde “Demoklesin kılıcı” gibi sallanıp duruyormuş. İleri gitti “asın!”, yeri geldi “asın!”. Dersim’de tıpkı Suriye kasabı Beşar Esat gibi binlerce çocuk mağaralarda zehirli gazlarla öldürülmüş. 1950’lerde halk “Yılanlı Kuyu”dan çıkar gibi olmuş. O zaman da gelmiş 27 Mayıs 1960 darbesi. Kazanılan birkaç mevzi bile geri alınmış. Üstelik yüreklere korku salmak için yeni bir İstiklâl Mahkemesi kurulmuş, Yassıada’daki bu zulüm mahkemesinin adı “Yüksek Adalet Divanı” imiş. CHP destekli bu mahkemelerde de halkın oyları ile seçilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan milletin gözünün içine baka baka asılmışlar. Sonra da her 10 yılda bir CHP destekli darbelerle Müslüman halk hizaya sokulmaya çalışılmış. Öyle ki son tecrübe Balyoz ve Ergenekon’da CHP genel başkanları bizzat çaba harcamışlar.
Deniz Baykal, avukatlığını yapmaya soyunmuş Kemal Kılıçdaroğlu da üye olmak için adresini aramış Ergenekon’un işte böyle... Bu gelenekten gelen, kan döken ve kızılcık şerbeti içtiğini sanan CHP Genel başkanından Başbakan Erdoğan gibi ağlamasını ya da ağlayanlar karşısında duygulanmasını beklemek normal bir davranış olur mu?
Ey ruhsuz adam! Sen göz pınarları kurumuş bir adamsın, ağlayamazsın. Ağlamayınca da anlayamazsın!