Ayhan Demir

Ayhan Demir

Haddini bil ve özür dile…

Haddini bil ve özür dile…

Geçtiğimiz Cumartesi gecesi Beyaz TV’de tam bir skandal yaşandı. Dinamit programına katılan Barış Yarkadaş, Miloşeviç ve Esad gibi iki eli kanlı katili ‘kahraman’ ilan ediverdi.

Eski Yugoslavya’nın ‘Kardeşlik ve Birlik’ ilkesinin sadece Sırp ve Hırvatlar için geçerli olduğunu görmezden gelerek, Batı ve Amerika’nın Yugoslavya’yı parçaladığını ve ‘kardeş kavgası’ çıkardığını söyleyen Barış Yarkadaş, devamında şunları söylüyordu: “Miloşeviç, Esad, bunların tamamı, vatanını savundu.”
Draza Mihajilovic, Slobodan Milosevic, Ratko Mladic ve Radovan Karadzic gibi Sırp Çetnikler, bu sözlerini duysaydılar, Barış Yarkadaş’ı alnından öperlerdi. 
Bir insanın, tarihe ve ahlaka tamamen ters düşen, bu sözleri hiç utanmadan ve sıkılmadan dile getirebilmesi için iki durum söz konusu olabilir: ‘Cahil’ ya da ‘hain’ olmak!
İyi niyeti elden bırakmayalım. Bu sözleri Barış Yarkadaş’ın cehaletine verip, birkaç hakikati hatırlatalım.
Sırp şiddetinin arka planındaki gerekçe ‘vatan savunması’ değil, etnik ve dini milliyetçiliğe dayalı Sırp Ortodoks mitleridir. Ortodoks Sırplar, tarihin her döneminde hem tarihi hem de dini kendi etnik temizlik siyasetlerinin bir unsuru haline getirdiler. Mesela Sırp Ortodoks haçındaki sırt sırta vermiş CCCC harfleri; Sırp etnik milliyetçiliğinin temel sloganı olan,  ‘Sadece Sırpların Birleşmesi Sırpları Kurtarır’ cümlesinin kısaltmasıdır.    
Sırp Slav Hıristiyancılığı miti; Türkleri, ‘Mesihi öldürenler’ ve Müslümanlığı tercih eden Boşnakları da ‘ırklarına ihanet eden hainler’ olarak nitelendirmektedir.
Milliyetçi Sırpların, Müslüman Boşnakları, Arnavutları ve Türkleri hep birden Türk olarak adlandırarak, öfke beslemelerinin temelinde “Mesih’i öldürenler” mitolojisi bulunmaktadır. Bu mitoloji o kadar kuvvetlidir ki, üzerinden altı asır geçmesine rağmen, Balkanları kana bulamayı başardı.     
Hatırlayın: Bir milyondan fazla Sırp, Kosova Muharebesi’nin ve Prens Lazar’ın öldürülüşünün altı yüzüncü yıldönümü münasebetiyle, Gazimestan Ovası’nda toplanmıştı. Prens Lazar’ın tabutu, Kosova’dan alınarak, Sırbistan’a götürülmüş ve ardından yeniden Gazimestan Ovası’na getirilmişti. 
Sırp siyasi ve dini liderlerinin, başta Miloşeviç olmak üzere, 28 Haziran 1989 tarihinde Gazimestan Ovası’nda yaptıkları tehdit dolu konuşmalar, Sırp şiddetinin dil ile ikrarından başka bir şey değildi.
Bu küçük hatırlatmanın ardından,  yeniden, Barış Yarkadaş’a dönelim.
Şunu çok net olarak anladık: Bosna Hersek’te 1992-96 yılları arasında, Srebrenica, Prijedor, Sanski Most, Bosanski Samac, Brcko, Bijeljina, Zvornik, Bratunac, Vlasenica, Visegrad ve Foca şehirlerinde gerçekleştirilen soykırımları; 250 bini Boşnak olmak üzere, kaybedilen 312 bin insanı; tecavüze uğrayan 40 bin Müslüman Boşnak kadını; evlerini terke zorlanan yüz binlerce insanı ‘Yugoslavya’nın bütünlüğü’ için kurban ediyorsunuz. Kosova’da 1999 yılında, yaşamını yitiren 15 bin Arnavut’u ve yollara düşmek zorunda kalan 1 milyon insanı, ‘Milosevic’in vatan savunması’ diye geçiştiriyorsunuz.
Peki, kütüphanelerin ve camilerin, Sırp saldırganlığının öncelikli hedefi olmasını nasıl izah ediyorsunuz? 
Sırpların, başta Bosna Hersek ve Kosova olmak üzere, tüm Yugoslavya coğrafyasında giriştiği soykırımı, yalnızca siyasi ve iktisadi referanslarla ya da ülkenin parçalanmasını engellemek ile izah etmek mümkün değildir.
Mesele ‘Yugoslavya’nın dağılmasını engellemek’ ya da ‘vatanını savunmak’ olsaydı, Saraybosna’yı dört yıl boyunca kuşatma altında tutan ve bombalayan Sırp askerlerin tek hedefi Bosna Hersek Ordusu olurdu. Hal bu ki Sırp askerlerin öncelikli hedefi, şehirlerin tarihi ve kültürel hafızasını ve çok kültürlü yapısını temsil eden camiler, kütüphaneler ve diğer tüm eserler, entelektüeller, dini ve kültürel otoritenin temsilcileriydi.
17 Mayıs 1992’de Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü’ndeki 300 bin orijinal arşiv belgesi ve 5 bin 263 el yazması yok edildi. 25 Ağustos 1992’de Saraybosna’yı kuşatan Sırp Çetniklerin topçu ateşi neticesinde çıkan yangında, Vijecnica Kütüphanesi’ndeki bir milyon yüz binden ciltten fazla kitap kül oldu.
Saraybosna’daki Gazi Husrev Bey Cami, Foça’daki Alaca Camii ve Banja Luka’daki Ferhadiye Camii başta olmak üzere Sırp askerinin bulunduğu her yerde, camiler yakılıp yıkıldı.
Bosna ve Kosova Savaşlarının üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçti. Ancak Sırp şiddeti bitmedi. Zalim Esad’ın emrindeki Sırp Çetnik keskin nişancıları, şimdi de Suriye halkının üzerine ölüm kusuyorlar.
Hal böyle iken, Barış Yarkadaş haddini bilmeli; Bosna Hersek, Kosova ve Suriye’deki Müslümanlardan ve Türk kamuoyundan derhal özür dilemelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Ayhan Demir Arşivi