Helal kazanç – 2
Kısacası hadis-i şerifte hem dünyayı ma’mur etmeğe teşvik vardır. Çünkü bununla, bizden sonra gelecek olan nesil faydalanacaktır. Hem de zühde de teşvik bulunmaktadır.
Dinimiz kazanç konusunda “nötr” bir yaklaşım getirmiyor. Bunun yerine, helal kavramını merkeze alarak meşru bir yoldan kazanç sağlamayı emrediyor.
Müslümanlıkta kesb, yani kazanç sahasına atılmak, esasen bütün müslümanlara ait, pek ehemmiyetli bir vazifedir. Abdullah b. Mes’ud (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Kazanç aramak her Müslüman üzerine bir farzdır.” buyrulmuştur. Çünkü herhangi bir Müslüman, mükellef olduğu vazifeleri ancak kazanç sayesinde yerine getirebilir. Bu vazifelerin yapılması kuvvet ile sıhhate bağlıdır. Kuvvet ve sıhhat ise, gıdaya ve diğer hususlara bağlıdır. Gıda ve diğer hususlar ise, ancak kazanç vasıtasıyla elde edilebilir. Bu sebeple kazanç meydanına atılmak da mühim bir vazifedir, bir farzdır. Şöyle ki:
Herhangi bir Müslüman için kendi nefsini ve nafakaları üzerine lâzım gelen kimseleri geçindirmeye ve borçlarını ödemeye yetecek miktar helâlinden kazançta bulunmak bir farzdır.
Fakirlere yardım, gariplere iyilik yapmak için yeterli miktardan fazla kazanç, övülmüştür, güzel görülmüştür. Böyle bir kazanç nafile ibadetten daha faziletlidir. Çünkü bunun faydası başkalarına da dokunmaktadır.
Geniş bir imkana sahip olmak, daha fazla nimetlenmek için daha çok miktarda kazanmak, mubahtır. Amr b. Âs (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Ey Amr! Salih mal, salih insan için ne güzeldir.”
Halka karşı kibirlenmek ve övünmek için yapılan kazanç haramdır. Hatta helâl bir yolda yapılmış olsa, bile. İnsanlara karşı servetiyle, mevkii ile çalım satan kimseler, yarın ahirette Hak Tealâ Hazretleri’nin gazabına uğrayacaklardır.
Mal ve mülk helâl yoldan kazanılmalı ve meşru şekilde harcanmalıdır. Unutmayalım ki kıyamet gününde hesap haktır. İnsanların kıyamet gününde, hesaba çekilecekleri hususlardan biri mal’dır. Abdullah b. Mes’ud (R.A.) den rivayete göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde, şu beş şeyin hesabı sorulmadıkça, hiçbir insanın ayağı rabbisinin katından ayrılamayacaktır, kıpırdayamayacaktır.
1- Ömrünü nerede tüketti,
2- Gençliğini nerede yıprattı,
3- Malını nereden kazandı,
4- Malını nereye harcadı,
5- Bildiği, öğrendiği konularda ne gibi işler yapığı.”
Görüldüğü üzere sorulan soruların üçüncüsü ve dördüncüsü de maldır. Binaenaleyh o malı nereden ve nasıl kazandın; haramlardan mı; hırsızlık veya eşkiyâlık yapıp ta mı veya faizlerle mi? Veya ihtikârlarla mı? diye ince ince sorulacak sonra da bunları nerelere harcadın; hayırlara mı, yoksa günah ve şer yerlere mi? Bunların cevabı öyle kolay olmaz zannederim.
İslâm dini, insanın mal kazanması ve zengin olmasına engel olmaz. Tam aksine, çalışıp çabalamayı, elinin emeğiyle geçinmeyi ve başkasına muhtaç duruma düşmemeyi tavsiye eder. Bütün bu konularda koyduğu tek prensip, malı ve mülkü helâl yollardan kazanmak, haram yollara sapmamak ve malın hakkını vermektir. Fakat sadece meşru yollardan kazanmakla iş bitmemekte, kazancın nereye ve nasıl sarf edildiğinin de bilinci içinde olunması gerekmektedir. Bunlar yerine getirildiği takdirde, kişinin Allah huzurunda hesap verebilmek için üzerine düşen asgarî şatlara uyduğu söylenebilir; istenilen de bundan ibarettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.