"İnsanlığın Gizli Aristokratları"
Geçenlerde, iyilik üzere yetiştirilmiş, iyilik üzere yaşayan bir arkadaşım, kötülükden beslenen birisine nasihat edişini anlattı. Daha bitirmeden gülmeye başladım. Beyhude bir çabaydı bana göre. Öyleleri değişmezdi. Nitekim hayal kırıklığına uğramış. Karşısındaki edepsizce mukabele etmiş. Eve dönünce tefe'ül yayıp rafdan bir kitap seçtim. Okudukça kendimden çok utandım. Hindli'nin hikayesini hatırladım. Hani, elini sokmaya kalkan akrebe, suyu geçmesi için sürekli yardım eden ve kendisini ikaz edenlere "Akrebin fıtratında sokmak var diye, ben niye kendi fıtratımdan vazgeçeyim?" diyen Hindli.
Rafdan bahtıma düşen, " Her Şeyin Bir Anlamı Var" isimli kitap. "İyilik saçan adam" yine benim imdadıma yetişti ve kirlenen zihnimi arındırmam için yardım etti. O kim mi? Anlatayım.
O, benim için "Dedemin İnsanları" filmindeki Mehmet Bey.
Hani, torunu, birisine "deli" demeye kalkınca itiraz edib "azıcık aklı karışık" diyen Mehmet Bey. Buna benzer bir ifadeye, Fatma Barbarosoğlu'nun bir yazısında rastladım. "Aklını azad etmiş". Ne kadar insani, ne kadar zarif bir ifade..
İşyerimde şizofren bir genç var. Önceleri doğru dürüst selamlaşmıyorduk. Sonra, nasıl oldu bilmiyorum, bir köprü kurduk. Bazen, ürkek adımlarla; bazen, cesurca, o köprüden geçip yanıma geliyor. Biz sohbet ederken çevredeki meraklı ve alaycı bakışları fark ediyorum. Konuşurken, onu kırmamak için azami gayret sarf ediyorum. Birgün, bana, hikayesini anlattı. Abisinin şehit haberi geldikden sonra hayatının nasıl alt üst olduğunu.
Karşı komşum, yalnız yaşayan bir hanım. Okumuş, entellektüel biri. Ama aile kuramamış. Çok derdi , çok ciddi sorunları var. İnanılmaz saf bir insan. O da hikayesini anlattı bana.
Bu insanlar, ötelemeyi, ötekileştirmeyi çok sevenlerin, "deli" diye ötelediği insanlar. Kendilerini gerçekten dinleyen insana rastladılar mı bütün samimiyetleri ile içlerini döküyorlar.
Psikiyatriden anlamam. Biraz psikoloji bilirim. Çocuk eğitimine yetecek kadar. İşyerimdeki delikanlı ya da komşum gibi insanları anlayabilmemi sağlayan insandır Kemal Sayar. İyiliğin izini süren bir arkadaşımın tavsiyesi ile okumaya başladım. Bağımlılık yaptı.
O, benim için güvenli bir liman. Ülkemiz sürekli karışıyor. Fırtınalı sularda yol alıyoruz. Yorulunca kitaplarını okuyup huzur buluyorum. Birleştirici, barıştırıcı yazıları var. Elbette siyaseti, gündemi çok iyi biliyor. Ama, sert sözler etmiyor. Şifa niyetine yazılar yazıyor.
O, benim için bir güllabici. Güllabici, sözlüklerde yanlış anlatılıyor. Doğrusu, akıl hastaları rahatsızlandığında gül suyu serpip koklatarak sakinleştiren görevlinin adı. Sayar'ın yazıları buram buram gül kokuyor. Sakinleştiriyor. Gül medeniyetinin insanı ne de olsa. Dünyayı dolaşmış ama, umurunda değil. Kendi insanına, kendi ecdadına, kendi ülkesine aşık.
O, benim için yerli Patch Adams. Bu filmi seyretmediyseniz, ilk fırsatta seyredin. Hastalarını dinlemeyi bilen, hikayelerine değer veren, empati yapan Kemal Sayar, farklı bir psikiyatrist. Deli doktoru değil; ruhu ağrıyanlara, azıcık aklı karışanlara yardım ediyor.
"Kendilerini sevgiye adayanlar, insanlığın gizli aristokratlarıdır." Michel Serres'e ait olan bu cümleyi rehber edindiğini ifade ediyor Kemal Sayar. Yukarıda anlattığım arkadaşım da böyle bir aristokrat. Benim gibi, zihni karışıp pes edenlere inat, iyiliği çoğaltmaktan hiç vazgeçmiyorlar. İyi ki varlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.