Laisizmin hoşgörüsünde bayram
Bir asırdır bu ülkenin bayram sabahları ucuzundan hoşgörü maydanozu, onun da kuyruğuna laiklik teskeresi bağlanınca “al elune elune ipinle orağunı, gel çıkalım dağlara def eyle merağunı.”
Ucuzundan Müslümanı uyutmanın yolları...
Soramazlar mı? Ey hocaefendi, neyi hoş görelim, neyi hoş görmeyelim?
Hani Nasrettin Hoca’ya çirkin olan hanımı sormuştu:
“Efendi kime görüneyim, kime görünmeyim?”
“Hanım bana görünme de kime görünürsen görün.”
Bu hoşgörü zırvalaması da öyle.
Müslümana görünmesin de kime görünürse görünsün...
Kaba bir tabirle, ananı eden kadıyı hoş görüp sonra da bayram namazına mı gideceğiz?
Şu Kopenhag kriterleri devreye gireli bir hoş olduk değil mi?
Eskiden ne diyorlardı?
“Eteğinizi kısaltın da gelin.”
Şimdi de “sünnet olmadan kabuklu” gelin diyorlar...
Naza bak naza... “Değilse aramıza almayız.”
Aramız dedikleri sanki kutsal tapınak!
Ne var ki cumhuriyet saltanatında bugüne kadar hiçbir yetkili çıkıp da “almazsanız almayın, ‘Osmanlı Devletler Topluluğu’ kurulur, bizde orada yerimizi alırız” diyemedi.
Ah bir diyebilseler, çifte kavrulmuş bayram yapacağız...
Diyemedikleri için “Dinler Arası Diyalog” dedik olmadı.
Papanın elini öptük yine olmadı...
Şimdi de İttihatçıların inşa etmiş olduğu ithal malı bu eskimiş yapıtın hangi taşını yerine koymaya kalkışırsanız olmuyor. Anayasada “laiklik” olduğu sürece düşen taşları yerine koymakla vakit kaybetmiş olacağız. Biz koyacağız onlar gelince “laiklik” diyerekten düşürecekler...
Bugün örtünmeyi serbestleştirirsiniz, yarın gelirler “laikliğe aykırıdır” gerekçesiyle geri alırlar.
Ayağını sağlam basmak için öncelikle insanımızın sağlam bakması gerekiyor.
İşte al sana Kılıçdaroğlu’nun kurban çıkışı.
Hani Aleviler kurban kesmezdi?..
Mahalli seçimlere ramak kala CHP’den sadır olan bu jestin ne anlama geldiğini bilebilmek için Erzurum Kongresi ile Sivas Kongresi tutanaklarına bakmak lazım.
Eski CHP o kongrelerde ne vaat etti, sonra koltuğa yerleşince ne yaptı.
Diziler de yazılar da aynı havayı çalıyor.
Faiz karşıtı sermaye başörtüsünde de fark etmiyor... Örtünmeden ziyade başı sıkıca bağlı, ama sosyal yaşantısında Fransızlaşanlardan farkı yok...
Demokrasi değil mi? Her telden bir makas...
Devletin emrinde, devletin dikte ettiği hutbeyi okumakla yükümlü “din adamı” adı altında birtakım görevliler, memurlar. Din görevlisi, teologlar...
Konuşurlar ama anlatamazlar...
Kırık dökük halimizle laisizmin gölgesinde bir bayram sabahı daha.
Ve de ülkeleri, canları, malları emperyalizmin pençesinde harap olmuş Müslümanlar.
Nasılsanız öyle...
Üç kıtaya hakim ol, sonra da “in aşağı...”
Diyor ki misyoner:
“Müslümanların en cahiline bile ‘Hıristiyan olun’ sakın demeyin, olmazlar, hem de size zararları dokunur. Onlara adetlerinizi, yaşantınızı, giyim ve kuşamınızı öğretin yeter.”
İşte o sebepten aşağı indirildik...
Nereye baksanız bu laisizm az çok herkesin eteğine bulaştı.
Açılmakta, düğün dernek israfta, gösterişte yarışanlar bile var.
Demokrasi, demokrat, laik Müslüman!..
Demokrasi senin bayramın, onun da bayram sabahı likörü ile camiye alternatif cemevi ayinleri. Hele de ikisi bitişik olunca ne manzara!..
Hoşgörü tapınağı...
Garip ama gerçek; o tapınağın ruhundaki anlayış, kenefle çay ocağı bir arada...
Rabbim, bu mübarek günde, bu halimizle, kime görünsek kime görünmesek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.